Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Profil
1330’da Londra’da Bethlem Hospital kuruldu. Buraya 1337 yılından itibaren ruh hastaları yatırılmaya başlandı. Depo hastane özelliği taşıyan bu kurumda hastalara bakım koşulları son derece kötüydü. Hastalar, zincirlere vuruluyor, dayak atılıyor, çürümüş gıdalarla besleniyorlardı. Bir başka tedavi biçimi, düzenli kan alınmasıydı. Bu durumdan karlı çıkan, hastanenin yöneticileriydi. Çünkü, sirke gelir gibi “deli”leri görmek için gelen halktan giriş ücreti alınıyordu.
“Beynimizle” diyordu Hipokrat, “düşünürüz, görürüz, işitiriz, çirkin ve güzel olanı, kötü ve iyi olanı, hoş ve hoş olmayanı anlarız. Beynimizle aklımızı kaybeder, deliririz, gece olduğu gibi, gün ağarırken de korku ve dehşet, bizi beynimiz aracılığıyla ele geçirir, gereksiz endişeler, gerçekten kopma, huzursuzluk ve saflık. Bütün bunlar beynimizle meydana gelir, o hasta olduğunda yani. Bu da çok sıcak ya da soğuk, çok nemli ya da çok kuru olmasına ya da herhangi bir şekilde doğal yolla, kaldıramayacağı bir zarara uğramasına bağlıdır."
Reklam
Kimse kimliksizliği kabul edemez. Hiç bir hasta da sadece “3. koğuştaki diyabet”, “5 no.lu yataktaki mide ülseri” diye anılmak istemez.
İlk karşılaşmada hekim de hasta da birbirine yabancıdır. Hastalık ise her ikisi için de yabancı bir durumdur.
Yaratıcılık bir dürtüdür (Eros) ama bununla at başı gidip yarışan bir dürtü de yıkıcılıktır (Thanatos).
Uygarlığın ilerleme sürecinde, bilinmezler bilinir hale gelip, pozitif bilimlerin gelişmesiyle, tıp da pozitif bir bilim olmuş ve laikleşmiştir, ama insanın en değerli yanıyla, sağlığıyla uğraştığından, onu en korktuğu şeyden, acı çekmek ve ölmekten, koruyucu bir görevi üstlendiğinden, hekimlik, kendisinden beklenen tümgüçlülük niteliğini, dolayısıyla otorite konumunu, pek yitirmemiştir.
Reklam
IX. yüzyılda, Benî Mûsâ ailesi, tam gün kitap tercüme edenlere ayda 500 dinar veriyordu. O dönemde dinarın ağırlığı 4,25 gr saf altın değerindeydi. Yani aylık ücret 2125 gr altın ediyordu. Bu yüksek maaş dönemin büyük yeteneklerini kendine çekmişti.
Sayfa 205Kitabı okudu
Beytü’l-Hikme’de toplanan kitap sayısı ortaçağ dünyasında hiçbir yerle kıyaslanmayacak seviyeye ulaşmıştır.
Sayfa 205Kitabı okudu
İslam medeniyeti, XII. yüzyıldan itibaren eserlerinin Latince’ye tercüme edilmesiyle Avrupa’yı uyandırdıktan sonra yaratıcılığını kaybetmeye, XV. yüzyıldan itibaren de kendini tekrar etmeye başlamıştır.
Sayfa 193Kitabı okudu
Hastalığı şöyle tarif etmiştir: “Değişmiş şartlar altında tehlikeye maruz kalmış hayattan başka birşey değildir, bu değişik şartların yarattığı bozuklukların önce hücre ve özellikle onun şeklinin bozulmasıyla kendini gösterir.”
Sayfa 182Kitabı okudu
Reklam
“Yarasını ben sardım, şifasını Tanrı verdi.” (“Je le pansait, Dieu le guairit.”)
Sayfa 170Kitabı okudu
“İnsan yalnız kendi şahsi menfaatleri için dünyaya gelmiş değildir. Tabiat ona diğer insanları sevmek için bir içgüdü vermiştir."
Sayfa 170Kitabı okudu
Vesalius, insan anatomisini Galenus’un yanlış bilgilerinden kurtarıp disseksiyon masalarına götüren, böylece modern tıbbın temeline ilk taşı koyan kişidir
Sayfa 168Kitabı okudu
141 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.