Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Profil
Ayrıca Resûlu’llâh sallallâhu te‘âlâ aleyhi ve sellemden rivâyet edilir ki “İnne li-külli dâ’in devâ’ün illâ dâ’en vâhiden ve hüve’l-heremü.” Yani cemî‘ marazlara devâ vardır sadece bir maraza devâ olmaz o da yaşlılıktır.
İbn Sina'ya göre, ilkbaharda depresyonlar artar. Eğer hastalık mevcutsa hasta daha da kötüleşir. Kışın sara, kronik baş ağrılarında artış görülür. Yazın krizler artar. Sonbaharda ise kara safranın artışına paralel olarak vücutta genel bir dayanıksızlık, zaaf hali görülür; nöbet şeklindeki hastalıklar artar. Dolayısıyla hekim teşhis ve tedavide mevsimleri ve mevsim farklarını göz önünde bulundurmak zorundadır.
Sayfa 139Kitabı okudu
Reklam
İbn Sînâ’nın çok zeki, çalışkan, velûd olduğu, zekâ ve bilgisine aşırı derecede güvenmenin yol açtığı hırçınlığı yanında mağlûbiyete tahammül edemeyen bir kişiliğe sahip bulunduğu kaydedilmektedir. Alâüddevle’nin huzurunda dil âlimi Ebû Mansûr el-Cübbâî ile yaptığı bir tartışma onun bu karakterine işaret etmektedir. Cûzcânî’nin anlattığına göre Cübbâî, bu tartışma sırasında İbn Sînâ’ya dil konusunda bilgisi bulunmadığını söylemiş, bunun üzerine İbn Sînâ üç yıl boyunca çalışarak dil alanında üstün bir seviyeye ulaşmış ve konuyla ilgili kitaplar kaleme almıştır. Sonunda Cübbâî ile tekrar görüşerek onu kendisinden özür dileyecek bir durumda bırakmıştır.
Muhammed Nurullah Yiğit

Muhammed Nurullah Yiğit

@amphetazolam
·
13 Nisan 22:29
Ibn Sina made full use of his deep knowledge of human psychology in curing patients. Once, a young woman suffering from paralysis of the arms was brought to him for treatment. When he came to know that she did not respond positively to the earlier treatment given to her, he applied a psychological device and asked her to stand in the presence of the people assembled about him. He suddenly removed her evil and caused her to blush deeply. Then he proceeded further and raised her clothes over her head. The young lady instinctively lifted her arms to pull down her garments and was cured.
Sayfa 132Kitabı okudu
Hayatının son yıllarını Hemedan’da geçiren İbn Sina 57 yaş gibi, bilim adına daha çok şey yapabileceği bir yaşta kölesi tarafından zehirlenerek öldürülmüştür.
Sayfa 136Kitabı okudu
İspanyol Egas Moniz (1874-1955), 1935 yılında ilk kez lobotomi uyguladı ve bu nedenle daha sonra Nobel Ödülü’ne layık bulundu. 1936 yılında Amerikalı Psikiyatr Walter Freeman, bir hastayı bayılttıktan sonra, buz kıracağı ile göz çukurundan beynine girdi. Bu nedenle müdahalesi “Icepick Lobotomy” olarak anılacaktı. Buz kıracağını ileri geri hareket ettirerek beyne zarar verdi. Bu müdahaleyi “ruhu merhametle öldürmek” olarak niteliyor ve reklamını yapıyordu.
Reklam
Birinci Dünya Savaşı sürecinde, o zamana kadar yapılmaya çalışılan iyileştirmeler yok edilmiş oldu. Almanya’nın ruh hastaları için oluşturduğu kurumlarda yaklaşık 140 000 hastanın öldüğü bilinmektedir. Mekanın kalabalıklığı, ısıtmanın yetersizliği ve kötü beslenme, özellikle yaşlı, felçli ve tüberkülozlu hastaların ölümüyle sonuçlanmıştı.
Yine, vücutta ateş yükselmesinin ilerleyici felç ve Epilepsi gibi ruh hastalıklarını iyileştirebileceği düşünülerek, hastalara sıtma, tüberküloz etkeni aşılandı.
20. yüzyılın başında ağırlıkla ruh hastalığının bir zehirle meydana geldiği, antidotuyla düzelebileceği düşünülüyordu. Ruh hastalığı diye bir şey yoktu, bazı kişilerin çevrelerine uyumlarında yeteneksizlikleri vardı. Bu nedenle “müzmin”, “şifasız” sözleri kullanılmamalıydı. Tedavi edilebilenlerin oranı artmadığı halde, psikiyatrinin altın çağına girdiği kanısı hakimdi.
Ruh hastalarına, hayvanların cinsel organları ya da bezlerinden hazırladıkları ekstreleri enjekte ettiler. Örneğin koyunların tiroid bezinden elde edilmiş ekstre enjeksiyonları, ateşi yükselten, kilo kaybettiren ve eritrositopeni doğuran, ama sık başvurulan bir tedavi biçimiydi.
Reklam
1840’da Pennsylvania Ruh Hastalıkları Hastanesi şeflerinden Dr. Thomas Story Kirkbrade (1809-1883) ruh hastalıklarında yeni olguların iyi tedavi edilebildiklerini ileri sürdü. Bu tedavi türlerinden biri, “Darwin-Sandalyesi” denen bir döner koltuktu. Hastalar bu koltuk üzerine oturtulup, dakikada 100 devirle ağızlarından burunlarından kan gelinceye kadar çeviriliyorlardı. Hastalar geri dönüşsüz beyin hasarları, yer ve zaman yönelimini yitirme, geçici hafıza kaybı gibi çeşitli zararlara uğruyorlardı.46 Uzun yıllar bu koltuğun işe yaradığı zannedildi.
Öte yandan mastürbasyon ve beyne kan hücumu, deliliğe yol açtığı görüşüyle, hastaların genital bölgeleri bağlanıyor, ya da kaynar suyla haşlanıyordu.
1784’de Viyana’da Kent Hastanesi alanı içinde “Irrenturm [Deliler Kulesi] ” inşa edildi. Beş katlı bu binada, delilerin kapatılacağı her biri 13 metrekare olan 139 hücre vardı.
1676'da ruh hastaları, şok etkisiyle bilinçleri yerine gelsin diye yılan dolu bir çukura atılırlardı. Psikiyatri klinikleri için Batıda hala kullanılan “yılan çukuru” deyimi, o günlerden kalmadır.
16. yy., Avrupa’da ruh hastalarının ele alınışları bakımından önemli bir ilerleme getirmedi. Ruhu şeytan tarafından işgal edilmiş olanların öldürülmeleri emri, ancak 1682 yılında yürürlükten kalktı.
141 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.