Andrew Scull San Diego’daki California Üniversitesi’nde seçkin bir sosyoloji ve bilim araştırmaları profesörüdür. Daha önce Pennsylvania ve Princeton üniversitelerinde ders vermiştir. Çok sayıda yayını arasında “Museums of Madness”, “Social Order/Mental Disorder”, “The Most Solitary of Afflictions: Madness and Society in Britain”, “17001900, Masters of Bedlam”, “Madhouse: A Tragic Tale of Megalomania and Modem Medicine” ve “Madness: A Very Short Introduction” sayılabilir. Ayrıca “TLS, Lancet” ve “Brain” önde gelen dergilerde çıkmış birçok makalesi ve kitap eleştirisi vardır. Başka kurumların yanı sıra, Guggenheim Vakfı’nın ve Amerikan Bilim Dernekleri Konseyi’nin üyesidir; 199293’te Tıp Sosyal Tarihi Derneği’nin başkanlığını yapmıştır.
"Bir Hippokrates metnine göre, kadınlarda 'rahim bütün hastalıkların kaynağı'ydı. Mesele, sırf kadın cinsinin erkekten farklı bünyeye sahip olması değildi. Kadın bedeni sözgelimi hepsi de iç dengede köklü şoklar yaratabilen ergenlik, gebelik, doğum, menopoz ve bastırılmış âdet ya da rahmin nem arayışıyla içeride dolaşması (ayrıca daha sonra yaydığı buharların vücutta yukarıya yükselmesi) yüzünden bozulmaya daha yatkın sayılırdı. Kadının daha ıslak bünyesinin yarattığı kan fazlasını sistemden düzenli boşaltma gereği duyulurdu. Neme bağlı bütün bu bozukluklar çok çeşitli organ şikâyetlerinin kaynağı olarak görülürdü."
Dışarıdan ölüm gibi görünen şeyin içine baktığınızda hayat bulursunuz; hayat gibi görünen şeyin ise ölüm olduğu anlaşılır. Güzel görünen çirkindir, zengin görünen sefildir, sevimli görünen kabadır, güçlü görünen zayıftır, soylu görünen aşağılıktır, neşeli görünen üzgündür, mutlu görünen bedbahttır, dostça görünen hasmanedir, sağlıklı görünen zararlıdır. Kısacası, Silenos gibi olanlar çözüldüğünde ve açığa çıktığında, her şeyin yeni bir şekle büründüğünü görürsünüz.
Bu teoriye göre, her birimiz üstünlük için çekişen dört temel unsurdan oluşuruz: Vücudu sıcak ve yaş tutan kan; vücudu soğuk ve yaş tutan, ter ve gözyaşı gibi renksiz salgılardan oluşan balgam; vücudu sıcak ve kuru tutan sarı safra ya da mide sıvısı; vücudu soğuk ve kuru tutan, dalaktan çıkan, kanı ve dışkıyı koyulaştıran kara safra. Bu sıvıların her kişide doğal yapıya bağlı değişik orantıları farklı mizaçlar doğurur: Kan bol olduğunda sıcakkanlı, balgam ağır bastığında donuk ve soğukkanlı; safra aşırı olduğunda asabi.
Uygarlık sandığımız şeyin aslında bizi, süslü, cilâlı ve yaldızlanmış bir deliliğe götürdüğünü tarihi bilgiler eşliğinde anlatmış bir eserdir.
Eski çağlarda deli dedikleri o kendine özgü ve farklı gelişen bireylerin nelere maruz kaldıklarını, nasıl bir muamele gördüklerini de kaynaklarıyla beraber açıklanmış.
Kitabın içeriği o kadar dolu ki, bir yandan okuyup bir yandan araştırmakla bitirmesi uzun sürdü.
Kitap bana bir kez daha "delilerin türevlerinin
farklı olsa da, 'Deliliğin' çağ atlasa da kendine özgülüğünü hiç kaybetmediğini" bir kez daha kanıtlamıştır.
Okuyun.. Kitabın içinde kimler yok ki..
Harika bir kitap.
Deliliğin uygarlığın dışında, kıyısında-köşesinde yer almak şöyle dursun, uygarlığın tam merkezinde, uygarlıkla birlikte gelişip şekillendiğini, deliliğin uygarlığın kalıcı bir parçası olduğunu gösteriyor. Bir yandan da delilikle başa çıkmanın ne kadar meşakkatli olduğunu ve henüz sırrının çözülmesinin mümkün
Hanginiz icat etti bu deliliği ?
Nereden ve neden başlıyor ? O iş biraz karışık , biraz çetrefilli bir yolda, biraz da köklü bir geçmişi var.Konu güzel , dallanıp budaklanmaya müsait .Bırakmayalım yakasını , gidelim üstüne ..Aç sayfaları , gör bak kimler kimler var .
Tarih kaynaklarına bakıldığında , akıllarda soru işareti , muammalar