Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

t

Türk ve İslâm Tarihi

Bu Neden Böyledir?
Kendi söylemiyle, o, onuncu yüzyıldan beri yaşanan İslâm tarihine, İslâm'ın aydınlık ve uygar yüzünü kararttığı için, acımasızdır. Doğu'ya baktığında ilk gördüğü şey, bir zamanlar uygarlığın beşiği olan yerlerin, yani Doğu'nun, Müslümanların yaşadıkları yerlerin işgal edilmişliğidir. Asya'daki Müslümanların büyük kısmı Rusların egemenliğinde yaşamaktadır; Hindistan'da İngilizler, Cezayir'de Fas'ta ve Tunus'ta Fransızlar egemen olmuştur. Osmanlı'da büyük bir kuşatmanın altındadır. Bu neden böyledir? Bu bir kader midir? Akif, bunun kader olmadığını düşünür; tüm sorun, Müslümanların, doğa yasasını yani sünnetullah'ı anlayamamasıdır. Emperyalistlerce kuşatılmış bu bölgedeki insanlara baktığında Akif ümitsiz, birbiriyle kavgalı, milliyetçilik sevdasına düşmüş, eğitimsiz, cahil, geleneklere, göreneklere körü körüne bağlı, tevekkülcü, kaderci, yeniliğe ve gelişmeye düşman ve her şeyden önemlisi iki yüzlü ve erdemsiz insanlar görür.
Sayfa 96
Akif'in Gözünden Doğu
Gölgeler'in Şark adlı şiirinde, "ne gördün şarkı çok gezdin?" diyorlar, sorusuna yanıt verirken Akif, orada, "yıkılmış iller ve köprüler, çökmüş kanallar, serilmiş yuvalar, yolcusuz yollar, buruşmuş yüzler, tersiz alınlar, işlemez kollar, düşünmez başlar, bükülmüş beller, incelmiş boyunlar, kaynamaz kanlar, aldırmaz yürekler, paslı vicdanlar, zorbalıklar, baskılar, alçalmalar, ikiyüzlülükler, türlü iğrenç tutkular, türlü hastalıklar, örümcek bağlamış tütmez ocaklar, yanmış ormanlar, ot basmış ocaklar, küflü harmanlar, ekinsiz tarlalar, cemaatsiz imamlar, gaza adıyla birbirini öldüren zavallı dindaşlar, ıpıssız yuvalar, kimsesiz köyler, çökük damlar, yarın düşüncesini bilmeyen akşamlar, mezarlar, öte dünyalar ve nihayet bunalmış üç yüz elli milyon can gördüğünü" söylemektedir. Gördüğü, şeyler onu, öylesine derinden etkilemiştir ki, "İlahi, gördüğüm âlem mi insaniyetin Mehdi? Bütün umrân-ı tarihin bu çöllerden mi yükseldi?" deyişleriyle sitem etmektedir. Onun Doğu'da gördüğü öz olarak kendi köklerine yabancılaşmış, hem maddi hem de manevi anlamda çökmüş bir uygarlıktır.
Sayfa 97
Reklam
Zihniyet Yenilenmesi Gerekiyor
Onca, nedensellik düşüncesini önemsemeyen, tembel, tevekkülcü, kaderci, ümitsiz, taklitçi, körü körüne geleneğe bağlı egemen zihniyet, Doğu'nun şu anki halinin temel nedenidir; ama bu zihniyetten kurtulunabilir.
Sayfa 99
Türkler ve ümmet ilişkisi
“Beyefendi demişti, işte gördünüz, Müslümanlık öyle bir bağdır ki, bunu kimse koparamaz. Hele Türklerle bizibirbirimize bağlayan bu bağın, artık kıymetini bilmeliyiz. Ve inşallah bileceğiz.” O gün, Emir Abdullah’ın bu sözüne karşı, durumum gereği, yazık ki, “İyi ama Emir Hazretleri, bu bağın kıymetini bilememiş olanlar kimlerdir? Herhalde bütün tarih boyunca bu bağın kıymetini Türklerden çok bilen ve bu uğurda durmadan kan döken başka kimse olmamıştır.” deyip de, nihayet aklının başına geldiğini hatırlatamamışımdır ama, daha sonraları –görüleceği veçhile– Allah’a şükür bunu yapabilmişimdir.
Sayfa 223 - Yağmur Yayınları/ 4. Basım/ 2006Kitabı okudu
Türklerin İslâm'ı benimsemeleri, İslâm Tarihi açısından da pek önemli bir dönüm noktası teşkil ettiği gibi, yüzyıllar boyunca ortaya çıkan değişik şekillerdeki tezahürleri dolayısıyla da Genel Dünya Tarihi'nin en mühim hadiselerinden birini oluşturur.
Türklerin İslâm Öncesi Dinleri
Genel kabul gören ve bizim Geleneksel Türk Dini diye isimlendirdiğimiz bu din - Gök-Tengri (Tanrı) inancı - yanında Türkler, İslâmiyet'i tanımadan önce Budizm, Zerdüştlük (Mecusilik), Maniheizm ve Hıristiyanlık, hatta Yahudilik gibi bazı dinleri de kabul etmişlerdir.
Reklam
Türkler İslâmiyet'i, çok küçük gruplar halindeki istisnaları hariç, bir millet bütünü olarak kabul etmişlerdir. Bu topluca kabul ediştir ki, çok defa Türk denince Müslüman, Müslüman denince de Türk'ün anlaşılmasına neden olmuştur.
Türklerin İslâmiyet'i, Müslüman Araplar vasıtasıyla tanımaları ve önceleri tek tek veya münferit gruplar halinde Müslüman olmaları, nihayet yüzbinleri aşan çadırlar halkının bir anda Allah'ın hidayetine ulaşmaları süreci, üç asrı geçen bir zaman diliminde gerçekleşmiştir.
Türk-Arap İlişkileri
Türklerle Arapların ilişkilerinin başlangıcı çok eski devirlere kadar gitmektedir. İlk temas yerleri olarak Kafkaslar bölgesini gösterebiliriz. Türklerle Arapların İslâm öncesinde birbirini tanımalarının vasıtalarından birinin de ticaret olduğunu düşünmemiz mümkündür. Nitekim geçmiş dönemlerin en önemli ticaret güzergâhı olan İpek Yolu'nun önemli bölümlerine, uzun devreler halinde çeşitli Türk kavim ve devletlerinin hakim oldukları bilinmektedir.
Peygamberimiz'in Türklerle ilgili Rivayet Edilen Hadisleri
● “Siz, küçük gözlü, kırmızı yüzlü, basık burunlu, yüzleri örsle dövülmüş kalkana benzeyen Türklerle harp etmedikçe Kıyamet kopmayacaktır. Yine siz, kıldan ayakkabı giyen bir kavimle harp etmedikçe kıyamet kopmayacaktır.” ● “Benim bir ordum var. Ona Türk adını verdim. Ve Doğuya yerleştirdim. Bir millete kızdım mı, bu orduyu onlara musallat ederim.” ● “Türk dilini öğreniniz. Zira onların uzun sürecek hakimiyetleri vardır.”
280 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.