Yaşam acı çektiren
Mutluluğu da barındıran
Bakış açılarının çokluğu
Her rengi kapsayan
Doğanın parçası
Düşüncelerin varlığı
Hayatları şekillendiren
Bir döngüleri olan
Sürdürülerek aktarılan
Anlayışları olan
....
Durumlar (iç) ve olayların (dış) özdeş olduğunu görmemizi engelleyen şey, onların birbirlerinden bir tür seyreltici işlevi gören zaman faktörüyle ayrılmış olmalarıdır.
Olumsuz duygularımız, zaman içinde şikayetçi olduğumuz aksilikler hâline gelirler. İster iyi olsun ister kötü, belli bir olayın başımıza gelebilmesi için öncelikle içimizde onun gerçekleşeceği koşulları yaratmamız gerekir.
Hemen Bir Kenara Kaldırmamız Gereken
Beş Alışkanlığımız:
1. Başkalarını kırmamak için kolayca söz vermek;
2. Kişinin sadece davranışına bakıp, davranışının arkasındaki niyeti hesaba katmamak;
3. Öfkenin tutsağı olarak hemen karar verip tepkide bulunmak;
4. Keyif alınan bir alanda gelişim için hiç değilse haftada bir zaman ayırmamak;
5. Duyguların söylediklerini dinlememek.
“Varolan şey yaratılmamıştır, yok olamaz; çünkü bütündür, değişmez, sonrasızdır. Hiçbir zaman, ne geçmiştedir ne de gelecekte; şimdi vardır, bütünüyle süreklidir.”
İnsan umutsuzsa ne yapacağını bilemez duruma gelir. Önceliğinin ne olduğunu idrak edemez. "Hangi adımı atarsam atayım fark etmez, zaten yaşamanın da bir anlamı kalmadı," demeye başlar. Umutsuzluk kişinin cesaretini de şevkini de kırar. "Çıkış yolu yok," duygusu güçlendiği için bireylerde belirli kişilere, kurumlara ya da hayata, hatta Allah'a isyan başlar. Orhan Gencebay'ın dediği gibi, "Kaderin böylesine yazıklar olsun!" tavrı hakim olur. İsyanın temelinde aldatılmışlık ve haksızlığa uğramışlık duygusu vardır, alttan alta sinsi bir öfke oluşur.