Veba bazı insanlarda derin kuşku tohumları ekmişti, bundan kurtulamıyorlardı. Umudun sözü geçmiyordu onlara. Vebalı günler geçmiş olsa da hâlâ onun kurallarına göre yaşıyorlardı. Olan biteni gecikmeyle izliyorlardı.
İlkin Androgeos çıktı karşımıza Greklerden,
yanında büyük bir güruhla bizi kendinden sandı,
tanımadan, dostça seslendi bize: "Çabuk olun,
yiğitler! Neden geç kaldınız? Bu ne uyuşukluk?
Başkaları yağma, talan etmekte yanan kenti.
Siz yoksa yüce gemilerden yeni mi indiniz?"
Böyle dedi, baktı ki bir cevap vermiyoruz biz,
birden fark etti, düşmanın tam ortasına düşmüş.
Donakaldı, geri attı adımını, yuttu sözlerini;
sert çalılar içinde yılana basınca nasıl,
öfkesi kalkmış gök boynunu şişiren yılandan,
birden ürperip geri çekilir, kaçarsa insan,
tıpkı öyle, bizleri görünce Androgeos da
irkilip hemen kaçmaya başladı gerisin geri.
Saldırıp kuşattık kargılarımızla sımsıkı,
bilmedikleri yerde; korku, kuşku içindeyken,
tepeledik hepsini...
Müslümanlar şehit edilirken bizler kaygısız ve acısız yaşayamayız. Yaşıyorsak müslümanlığımızdan kuşku duymalıyız. Onlara yardım bir zorunlulukturm Cihat müslümanların üzerine farzdır. Kendi ülkemiz değil diye düşünmeyin nerede bir müslüman yaşıyorsa o ülke bizimdir.
Tanrı öfkesini günahkâr dünyaya belirtmek için korkunç bir salgın gönderdi. Cehennemde doldurulan küçük zehir şişeleri her hayvanın üzerine düştü. Hepsi ölmemişti, ama ölüme yakın bir şekilde yatıyorlardı ve hiçbiri sönmekte olan hayat ateşini yeniden canlandıracak yakıtı aramıyordu artık. Hiçbir yiyecek arzu uyandırmıyordu; kurtlarla tilkiler