Bir olayın büyük olabilmesi için, iki şeyin bir araya gelmesi gerekir: olayı gerçekleştirenlerin büyük anlayışı ve olayı yaşayanların büyük anlayışı. Hiçbir olay kendi başına büyük değildir ve takımyıldızlar ortadan kaybolsa, milletler yok olsa ve muazzam güçler ve kayıplada savaşlar yapılsa bile: tarihin soluğu bu türden birçok olayı birer kar tanesiymiş gibi üfler götürür. Ancak bazen, sert bir kayanın üstünde çömelmiş, kıpırtısız duran kuvvetli bir adamın bir oyun oynadığı da olur; kısa, keskin bir yankı ve her şey geçip bitmiştir. Tarih böyle adeta köreltilmiş olaylardan da hemen hemen hiç söz etmez. Bu yüzden, büyük bir olayın yaklaştığını gören herkes, bu olayı yaşayanlar acaba ona layık olacaklar mı diye endişelenir. En küçüğünden en büyüğüne, eylemde bulunulduğunda eylem ile almaya hazır olma arasındaki bu uygunluk daima hesaplanır ve hedeflenir; vermek isteyen biri, verdiğinin anlamından hoşlanacak alıcılar bulmaya bakmalıdır. Tam da bu yüzden büyük bir insanın bile tekil bir eylemi kısa, küt ve verimsiz ise büyük değildir; çünkü kendisi bu eylemi gerçekleştirdiği anda, tam da şimdi gerekli olan derin kavrayışa sahip olmamıştır: yeterince keskin nişan almamış, zamanı iyi belirleyememiş ve seçememiştir: rastlantıya boyun eğmiştir, oysa büyük olmak ve zorunluluğu görmek, birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
Sayfa 1
Bir Türk'ün başarılı bir kağan olabilmesi için Tanrı tarafından verilmiş başlıca üç özelliği şahsında toplaması gerekiyordu. Bunlar yarlığ, kut ve kısmet (ülüg) idi. Yarlıg, Tanrı adına verilen emir iken, sonraları değişerek Tanrı'nın bağışlaması anlamına gelmekte idi: " Tanrı yarlıg verdigi için 14 yaşında Tarduş milleti üzerine şad olarak oturdum. Amcam kağan ile birlikte Gök Irmak'a ve Şan-tung Ovası'na kadar akın yaptık." (devlet) gibi kağanlık da millete ait bir kurum idi: "Türk milleti illedigi ilini elinden çıkarmış, kağanladığı kağanını kaybedivermiş..." "İllileri ilsiz kılmış, kağanlıları kağansız kılmış." Diğer taraftan, Tanrı'nın verdiği kut, yarlıg ve ülüg ile dünyanın bütün ülkelerini idare etmekle görevli Gök Türk kağanları üniversal (cihanşümul) devlet anlayışına sahip idiler. Böyle bir devlet ve hükümdar anlayışı dünya hukuk tarihinde önemli yer tutmaktadır.
Reklam
Sümerler Türktür ve tarih Türklerle başlar
Sümerlerin sekiz yıldız inancı olması ve tabletlerinde bunu dile getirmeleri Türklüğün diğer bir kanıtıdır. Sekiz yıldız (Göktanrı, Oğuz Kağan ve 6 oğlu)... Ayrıca hükümdarın tanrı tarafından tahta çıkarılması inancının (kut anlayışı) Sümerlerde de olması bir tesadüf değildir.
Sayfa 157Kitabı okudu
Türklerde daha fazla olmak üzere, devlet aygıtı gelişmişti ve kut anlayışı ile öne sürülen ilahi meşruiyet telakkisi bir tarafta tutulmak üzere, hükümdarlar laik kimselerdi.
Sayfa 140 - Kripto YayınlarıKitabı okudu
Moğol­larda da tıpkı Türkerde olduğu gibi "gökyüzünde tek tanrı yeryüzünde tek hükümdar" anlayışı görülmekteydi. Fakat Moğol "kut" anlayışı ile Türk "kut" anlayışı arasında derin bir fark bulunmaktaydı. Türklerde hükümdara verilen kut daha çok bir sorumluluk iken Moğollarda bu algı bir ikrama dönüşmüştü. Yani Moğol hükümdarına "Tanrı" yeryüzünün tamamını hediye etmişti. Bu algı bir manada Moğol yayılmacılığının da temelini oluşturmaktadır.
XIII. yüzyılda Cengiz Han büyük Moğol İmparatorluğu'nu kurduğunda, Moğolların büyük çoğunluğu klasik Şaman inancının biraz daha gelişmiş bir haline inanıyorlardı. Şaman kelimesi XIII. yüzyıldan sonra Avrupa'da kullanılan bir tanımdı. Eski Türklerde yaygın kullanım şekli kam'dı. Kırgızlar, Özbekler ve Kazaklar bakşi ya da bahşı,
Reklam
33 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.