Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Müstefîd 1Hanımefendi

Müstefîd 1Hanımefendi
@livechillah
l.رُتْبَةُ العِلْمِ أعْلىَ الرُّتَبِ.l O, sözüne “OKU” diye başladığındandır kitaplara sevdamız... .
Sultan Abdülhamid
Sultan Abdülhamid
Bu tasavvuf, bu tarikat dediğimiz şey nedir? “İnsanın kendi nefsine fırsat vermemesi, Allah’ın emrine râm olması, nefsin şeytanın söylediği yoldan gitmemesi” demek. Yoksa taç değil, hırka, tesbih, seccade değil.” diye büyükler söylüyor. Huydur, davranış tarzıdır, hareket tarzıdır.
Sayfa 392
Reklam
Kur’ân-ı Kerîm bize nasıl bir insan olunmasını emrediyorsa Efendimiz öyleydi.
Sayfa 389
Namaz, mü’minin miracıdır. Biz namazla Allahu Teâlâ hazretlerine miraç ediyoruz, etmemiz lazım. Dünyayı, dünya fikrini bir tarafa koyup da namazı öyle kılmamız lazım. Namazın kadrini kıymetini bilelim. Namazı bir angarya gibi kılıyorsak demek ki daha hamız. Daha kabuğumuz yeşil. Daha içimizde tat yok, ekşiyiz. Namazın zevkine varmışsak tamam, olgunlaşmaya başlamışız demektir. Namazın miraç olduğunu bilip Allahu Teâlâ hazretlerinin huzurunda olduğumuzu bilip Allahu Ekber dediğimiz zaman; “Yâ Rabbi! Sen her şeyden daha ulusun, daha büyüksün, senin huzuruna geldim. Bak, senin karşında, kul olduğum, kölen olduğum, mahlukun olduğum için elimi bağladım, boynumu büktüm, senin huzurunda duruyorum.” diye o Zât’ın huzurunda eğildiğimizi bilip secdeye kapandığımız zaman, o şerefli pâk alnı onun için yere koyduğumuzu bilip namazı öyle zevkle kılanlardan eylesin.
Sayfa 381

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bu dinin hörgücünün tepesi, zirve noktası cihaddır. Müslümanlar cihadı terk etti mi mahvolurlar ve mahvolmuşlardır. Bizim bugünkü zilletimizin sebebi, cihadı terk etmemizdir. Cihad bizim her zaman yapacağımız bir şeydir. Düşman olduğu zaman düşmanla cihad ederiz. Her zaman şeytanla cihad ederiz. Nefsimizle her zaman cihad ederiz. Müslüman cihadı elden komaz. Nefsiyle, şeytanla cihad eder, etrafındaki kâfirlerle, münâfıklarla, müşriklerle cihad eder. Ondan sonra kendi beldesinin çevresinde, kendisine suikast etmek isteyen kâfirlerle cihad eder. Onun için içimizde bu cihad aşkı şevki, bilgisi, duygusu ve cihadla ilgili çalışma olacak. Malımızla canımızla, her türlü müktesebâtımızla...
Sayfa 377
İstanbul’da sahabe kabirlerini gezeyim dedim, Vakıflar’dan bir arkadaş da önder oldu, gezdik. Hepsi harabe! Osmanlı bakmış; biz yıkmışız, bakmamışız. Osmanlı hürmet etmiş, kitâbe yapmış, üstüne bina yapmış; biz harabe hâline getirmişiz.
Sayfa 374
Reklam
Diyardan diyara hicret yine sönmemiştir, vardır. Ancak bu devirde hicret, Allah’ın haramlarından helâllerine hicrettir. Yapabiliyorsak onu yapacağız.
Sayfa 371
Bizim çektiğimiz sıkıntı kendimizden. Biz Allah’ın yolundan ayrıldık da çektiğimiz ondan. Başka bir şeyden değil.
Sayfa 368
Peygamber Efendimiz’in düşmanları, ondan daha bir aylık mesafedeyken onun korkusundan titremeye başlarlardı.
Sayfa 366
Sihler başlarına bir kırmızı kurdele takarlarmış. Bir müslümanı öldürmeyince o kurdeleyi çıkarmazlarmış. Şu düşmanlığa bak!
Sayfa 358
Düşmanlar bir yeri istila ettiler mi berbat ederler. -Şimdiki duruma göre bombalarlar. Eskiden yakıp yıkarlardı.- İnsanları öldürürler; makineli tüfeklerle, bombalarla evleri yıkarlar, yakarlar. Çocukların hâli perişan; kızların, kadınların hâli perişan; erkekler kanlar içinde yerde... Çok fena şeyler olur. Çünkü iyiler çalışma yapmadılar, kötüler hakim oldu. İnsafsız, merhametsiz insanlar öyle yaparlar.
Sayfa 357
Reklam
Cenâb-ı Hak önceden haber veriyor: “Bak böyle yapın, cenneti kazanırsınız! Şöyle şöyle yapmayın, onlar fenadır. Öyle yaparsanız zarara uğrarsınız. Şöyle yaparsanız cehenneme girersiniz.” diye bildiriyor. Bunları önceden bildirmesi rahmet; bildirmeyip insanları sessiz sedasız imtihan edip dünyaya gönderip sonunda hatalıları cehenneme atmak yerine, Allahu Teâlâ hazretleri insanlara rahmetinden, merhametinden, ikaz olsunlar, mütenebbih olsunlar, kendilerini düzeltsinler, Allah’ın lütfuna ersinler diye peygamberler gönderiyor.
Sayfa 353
Hey gafiller! Şu memleketin nasıl insanlar yetiştirdiğini Alman biliyor da şu memleketin evladı bilmiyor!
Sayfa 348
Takvâ nerede öğretilir? Tekvando biliyoruz, salonlarda öğreniliyor ama bu takvâ nerede öğrenilecek? İmam-Hatip’te öğretilir mi? Edebiyat Fakültesi’nde mi öğretilir. Tıp Fakültesi’nde mi öğretilir; nerede öğretilir takvâ? Takvâ tasavvufla öğrenilir. Onu öğreten ilim, tasavvuftur. Tasavvufa hücum ediyorlar. Hadi bilmeyen hücum etse neyse ne;
Sayfa 343
sen şöyle biraz kenara çekil, uzaktan evladını bir kolla, bir gözetle bakalım, senin yolunda mı gidiyor? Bir sabah dokunma bakalım, sen söylemeden namaza kalkacak mı? Birtakım küçük imtihanlarla yokla bakalım, nasıl, tam senin gibi hamiyet-i dîniyyesi var mı? Dinine sımsıkı sarılmış mı sarılmamış mı? Çok dikkat etmemiz lazım. Evladımıza bu ruhu aşılamamız lazım; bilgi yığını değil. Bilgiyi hazmetmemiş insanlar, üzerlerine kitap yükletilmiş merkeplere benzetilmiş.
Sayfa 341
Araplar’da soy bilgisi çok önemliydi. Okuma yazma az olduğundan soylarını çok iyi ezberlerler, ezberlerinde tutarlar ve sayarlardı. Bizim bugün çağdaş toplumumuzda bir kimseye “Baban kim?” desen söylerler, “Deden kim?” desen söyler, dedenin babası, dedenin dedesi dediğiniz zaman bir noktada yorulur, söyleyemez. Ama Araplar soylarını ezberlerinde tutmaya çok dikkat ederlerdi. Soy bilme ilmine çok önem verirlerdi. Buna ilm-i ensâb derlerdi. Ensâb, nesebler demek; yani “insanların neseplerini, haseblerini, kimin kimin çocuğu olduğunu, kimin kiminle akraba olduğunu bildiren bilgiler topluluğu.” Mesela; sevgili büyüğümüz Ebû Bekr-i Sıddîk radıyallahu anh, ensâb ilminde çok bilgili bir kimse imiş. Kendisinin dedesini bilmek bir tarafa; ayrıca başka insanlar da kimlerdendir, kim kiminle akrabadır, kimin nasıl çocukları olmuş da kabileler nasıl grup grup bölünmüşler, çok iyi bilirdi.
Sayfa 331
3.272 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.