Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde fakat her şeyden habersiz yaşayıp gidecektim. Sen bana başka bir hayatında mevcut olduğunu, benimde bir ruhum olduğunu öğrettin...
Neymiş efendim? hiç bir işin sonunu getirmemişim. Siz başlamayı bile göze almadınız. Benimle içinizden gelerek hangi yaşantıma katıldınız? Benimle yaşanmazmış. Ne biliyorsunuz? Ben bile kendimle yaşayamamışım. Bu sözünüze gülmek isterdim. Metin gibi acı acı gülmek isterdim. Neden başaramayacak birini bu görevi verdiniz o halde? Neden içim böyle arzularla doldurdunuz? Alacağınız olsun. Bu dünyaya bir daha gelişimde ikinci gelişimde bütün borçlarımı ödeyeceğim. Bugün için üzülerek belirtmek zorundayım ki, 5 yıllık plan tam bir fiyasko ile sonuçlanmıştır.
Anlamaya başlamanın ilk işaretlerinden biri, ölme isteğinin belirmesidir. İnsan anlamaya başlayınca, bu hayat artık dayanılmaz, bir başkası ise ulaşılmaz bir hal alır. Böylece, kişi, ölme isteğinden bir utanç duymayacaktır artık. Nefret ettiği eski hücresinden, çok kısa bir süre sonra yine nefret edeceği yeni bir hücreye naklini talep edecektir. Bu talebin altında yatan sebep ise, nakil esnasında müdürün şans eseri mahkumun yanına gelerek ona bakması ve gardiyanlara hitaben “Bu adam bir daha hücreye kapatılmayacak, benimle gelecek” diyeceği son inançtır.
Artık şuna iyice ikna olmuş durumdayım: Evlenip aile kurmak, çocuk sahibi olmak, o çocukları böylesine tehlikeli bir dünyada büyütmek ve hatta bir dönem onlara rehberlik etmek, bir insanın elde edebileceği en büyük başarıdır…
Birilerine yakınlaşmak veya tamamen bağlanmak istediğimde, tüm sefilliğim ispatlanmış oluyor. O zaman ben artık bir hiç oluyorum. Hiçlikle ne yapabilirim ki?