Yankı
Bir mağara, bir kuyu, bir gökyüzü... Bir şey aradı... Sığınabileceği, kaçabileceği yahut varabileceği... İçine sığamadığı vakitlerde gideceği hiçbir yeri yoktu. Dünyaya sığmıyor, kendi içine sızmayı bekliyordu. Elleri başında, çaresiz... Göğsüne sıkışan, düşüncelerden başka neydi? Tüm bunları bilmesem ve hafızamı yitirsem yine aynı sıkışıklığı yaşar mıyım, diye düşünmeden edemiyordu. Suçu her şeyden arındırıp yalnızca hafızaya yormuştu ama hissettiği şey anbean onu yakan bir ateşti. Ateşin nereden geldiğini unutsa bile ateşin varlığını göz ardı edemeyecekti. Çünkü ateşti ve yakardı. Bekledi, bekledi ve ellerini başından göğsüne doğru indirip derin nefesler alarak biraz daha bekledi. Bitmişti yangını, tütmek kalmıştı... Ateş bitince yani sıcaklık geçip her yer soğumaya başlayınca anladı, şikayetçisi olduğu ateşin onu soğuktan koruduğunu. Fakat anlamak, işin çoktan geçtiğine de delildi. Anlamaklar yordu onu. O... Oydu... Herkesten birisi... Pişman olan... Herkes gibi.
Platon mağara alegorisinde neyi anlatmak istemiştir?
"Bir mağaranın içinde, dışarıdan gelen ışığa arkalarına dönük olarak ömürlerini geçirmiş olan insanların tek gördükleri, önlerine vuran hayvan ve nesne gölgeleridir. Gerçek formunu hiç görmemiş bu insanlar için tek gerçeklik, bu gölgelerdir. Hapis olan kişilerden biri bir gün aniden serbest kalır, mağaranın dışındaki dünya ile karşılaşır. Tamamen ışık ile yani gerçek ile tanışan kişinin gözleri neredeyse körlük yaşar. Zamanla şimdiye kadar gerçek sandığı gölgelerin, aslında gerçek olmadığını ve gerçeklerin birer karanlık yansıması olduğunu anlamaya başlar. Hayatın gerçeğini anlayan bu kişi mağaraya dönüp diğer insanlara gölgelerin sahte olduğunu ve asıl gerçeğin dışarıda olduğunu anlatmaya çalışır. Ancak dışarıyı hiç görmemiş bu insanlar, anlatılanı idrak edemezler ve kızgınlıkla karşı çıkarlar. Platon'un mağara alegorisinde bir şeyleri anlamaya başlamış olan filozofların, bunu halka anlatamayışını örneklemek istemiştir. Bu metafor, günümüz dünyasını ve düzeni için de hâlâ geçerlidir; çünkü insanlar anlayabildikleri kadarını kabul edip kendi anlayışlarının ötesinde anlatılanları kabul etmezler. Bu yüzden gerçekleri anlatanlar bir şekilde toplum içinde baskı altına alınır. Işığı yani gerçeği görmek, doğruyu duymak rahatsız edicidir. Bu yüzden zihin karanlığı ve esareti seçer. Cahillik mutluluktur, cesaret ile yüzleşmek cesaret ister."
Reklam
Müslümanlara Özel Evrim Dersi - Bölüm 3
Gelelim maymun meselesine… Arkadaşlar, insanlar maymundan gelmemiştir. Maymunlar da insanlardan gelmemiştir. Tıpkı sizin kuzenlerinizden, kuzenlerinizin de sizden gelmediği gibi! Ayrıca “maymun” kelimesinin kullanımı bile yanlıştır, çünkü koca bir goril ile, el kadar ipek maymununu “tek bir canlı ırkı” veya türü olarak görmek, biyolojik olarak
Keşke kaçabilsem, bildiğim, bana ait olan, sevdiğim şeylerden kaçabilsem. Keşke gidebilsem burası olmayan herhangi bir yere, bu yüzleri, bu alışkanlıkları, bu günleri görmek istemiyorum artık. Başka biri olmalı, hücrelerime sinmiş bu rol yapma saplantısının yorgunluğunu atmalıyım, uyku huzurla değil, hayatla çöksün üstüme, deniz kenarında bir kulübe, hatta dağların sarp eteklerinde bir mağara yeter bana, ne yazık ki istemekle olmuyor..
Fernando Pessoa
Fernando Pessoa
okumayin asla!
Bu ara diyorum ki kendi kendime insan bazen yeryüzü gibi olmalı.. Coğrafya gibi.. Bazen dik dimdik bir dağ gibi durabilmeli bazen bir plato gibi dağın tepesinde düze çıkabilmeli... İnsan aslında içinde magma gibi bir yangına sahipken dışarıdan bir su örtüsü misali ya da yemyeşil bir ova gibi durabilmeli...
Mağara alegorisi
Mağara Alegorisi-Platon Alegoriye göre bazı insanlar karanlık bir mağaraya zincirlenmişlerdir ve bu insanlar başlarını sağa ve sola çeviremezler sadece karşılarındakini görebilmektelerdir. Doğuştan beri bu mağarada bulunan insanlar mağaranın girişinden yansıyan nesnelerin gölgelerini görür ve bunları gerçeklikleri olarak algılarlar. Nihayet bir gün bu insanlardan bir tanesi zincirlerinden kurtulur ve mağarayı terk eder. Mağarayı terk eden bu insan mağaranın dışında yeni bir gerçeklik ile tanışır ve duvarda gölgelerini gördüğü nesnelerin gerçek olmadığının farkına varır. Bunu mağaradaki arkadaşları ile paylaşmak üzere mağaraya geri döner. Mağaradaki arkadaşları ise mağaranın dışında farklı bir gerçeklik olduğuna inanmazlar. Ve bu insanlara mağaranın dışındaki gerçekliği aktarabilmek de imkânsızdır. Platon'un düşüncesi bu alegori üzerinde şekillenir. Ona göre nesneler ve idealardan oluşan iki ayrı dünya vardır. İnsan bedensel olarak nesneler dünyasına aittir ve orada bulunmaktadır. Ancak ruhen bir zamanlar bulunduğu idealar dünyasından izleri kendisinde taşımaktadır. Alegoride mağaranın toplumu, zincirin o toplumsal yapı içerisinde var olan kuralları, mağaranın duvarına yansıyan gölgelerin toplumda kabul edilen doğruları sembolize ettiği ileri sürülebilir. Buna göre zincirini kıran birey, gerçek hakikatin peşine düşen bir filozofu olduğu kadar sorgulayan insanı da temsil etmektedir.
Platon (Eflatun)
Platon (Eflatun)
Reklam
1.000 öğeden 51 ile 60 arasındakiler gösteriliyor.