Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.24
duygu yener
duygu yener
@mandarinler
İstanbul
73 okur puanı
Aralık 2020 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Okuma Hedefleri
Bilinç akışı nedir bu kitapla öğrenmiş oldum, baştan sona kahramanların düşünceleri, duygularının aktarımı ile ilerleyen bir kitap.
İki bölüm var bu kitapta.
Norveçli manzara ressamı Lars Hertervig’in zihninden geçenler konu edilmiş Melankoli 1’de.
Almanya’ya Norveç’ten resim eğitimi almak için gelen ressamın ruh sağlığının yerinde olmadığı daha ilk satırlardan anlaşılıyor, satırlar birbirinin tekrarı. Bir cümle birden çok fakat farklı şekillerde tekrar ediliyor anlıyoruz ki Lars Hertevig sayıklıyor, stres altında, bir ruhsal buhran içinde.. Bu şekilde devam ediyor sayıklamalar, okuması zor olsa da bu beni yormadı hiç, tersine kitap çok çabuk ilerledi ve sonrası için merak uyandırdı bende.
Melankoli 2 ‘de Lars Hertevig
değil onun ablası var baş rolde. O da yaşı nedeniyle hem bedensel hem de fiziksel anlamda çökmüş durumda.
Bu bölümde de bilinç akışı var . Yine kahramanın düşünce ve duygularıyla ilerliyoruz. Kahramanın bunaması , unutması, en küçük bir harekette yaşadığı zorluklar , çektiği acı…
Üzücü, iç burkan ve karanlık konuları ele alan yazarın anlatımı sayesinde kitabı bir kez bile bırakmayı düşünmedim , bu da ne böyle demedim , aksine hayran hayran sayfaları çevirmeye devam ettim. Ben çok beğendim, okuması zor bir kitap ama boşuna Nobel ödülü almamış yazar dedirten bir kitap.
Uzun süredir okuduğum , kendimi içinde hissettiğim en güzel en hakiki kitap.
Türk filmini çizgi roman haline getirmişler.
Sayfaları çevirdikçe tanıdık aktris ve aktörler bana merhaba dedi. O da çok hoş bir ayrıntı. Ayrıca film pardon çizgi roman müzikleri var, spotify da murat menteşe tarafından derlenmiş. Bayıldım. Herkesin emeklerine sağlık. Çok teşekkürler.
İstanbul’a Bir cinayet işlenir. Romanın kahramanı Nihan’ın dünyası yıkılır. Ölen kardeşinin katilini cezaevinde ziyaret etmeye başlar ve roman bambaşka bir boyut kazanır. Suçlu kim?
‘Kayıp ‘ bir insanın psikolojisine yoğunlaşırken , sırf yaşadığı bölge nedeniyle insanların yok sayılması konusu politik olarak düşündürdü beni.
Cinayetin etkileriyle hayatları altüst olan kişilerin de dile gelmesiyle ; her bir insanın hissediş, düşünüş,değerlendiriş ve reaksiyon gösterme hallerinin ne kadar farklı ve bir tane olduğunu farkettim.
Kitap politikaya, psikolojiye , sosyolojiye dayanarak , bir cinayet ile ülkemizin 30 yılını anlatmış. Bir cinayet ile başlıyor ve
bir cinayet ile sonlanıyor,akıcı bir dille , sıkmadan , okuyucusunu alıp duygudan duyguya sürüklüyor. Çok beğendim.
youtu.be/GhwX4r4f3I4
Yukarıdaki bağlantıda yazar ile kitapları hakkında bir söyleşme var.
Okur Takip Önerileri
Çerkez bir İstanbul beyefendisi, çanakkale’nin Biga ilçesindeki Mahmudiye köyünde yaşamaya karar verir. Eşini de o köyden seçer. Evlenip çoluk çocuğa karışır. Kendine kitaplardan bir dünya kurar fakat karısı için bu dünya tuhaflıklarla doludur. Karı koca birbirlerini hiç anlayamazlar, her biri ayrı dünyaların insanıdır.
Sonunda Çerkes Adil Bey, karısının bunaltıcı hal ve davranışından kaçmak, kitaplarda rastladığı ,okuduğu , hayalini kurduğu maceralara atılmak için 1942 yılında çıkan Varlık Vergisi Kanunun uygulamasında tahsildarlık yapmak için başvuruda bulunur ve kabul edilir. Yanına kolluk kuvveti olarak bir onbaşı verilir. Kendisi atının üstünde onbaşı bir katır üstünde dağ tepe dolaşıp, vergi toplarlar. Çerkes adil ile onbaşı , Don kişot romanından fırlaşmış gibilerdir. Karşılaştıkları her insan onları ayrı maceralara sürükler.
Komik, hüzünlü ve akıcı bir roman. Tavsiye ediyorum.
Çerkes Adil Paşanın Tahsildarlık Günleri - Mahmudiye Üçlemesi 1Mahmut Şenol · Alfa Yayıncılık · 20168 okunma
Kitabın ilk sayfaları kişisel gelişim kitaplarını çağrıştırdı bana. Genç, başarılı, hırslı işkolik bir koca, karısının ölümü. Kocanın kendini suçlaması, abisini araması. Abisi ile geçen diyaloglar .
Fakat kitabın adını veren günlük ortaya çıkınca , kitabın heyecanı, ölen eşin duyguları, çaresizliği ve davranışları çok güzel aktarıldığından, sarıp sarmaladı beni. Elimden bırakamadım. Çok beğendiğim bir kitap oldu.
Roman, filmden çok farklı ve çok daha etkileyici. Sürükleyici ve düşündürücü. Son sayfasındaki kahramanın düşünceleri , ahlaki , vicdani çıkmazı kitabın korku kitabı olarak etiketlenip geçilmesini engelliyor. Felsefi yönü olan , insanı kendisini sorgulamaya sevkeden bir kitaptı. Ben çok beğendim. Film de çok güzel, kitap da.
1954-1955 yıllarında Yaşar Kemal’in Cumhuriyet Gazetesi’nde çıkan yazıları yer alıyor bu kitapta.
Bu yazılar Yaşar Kemal’ce yazıldığı için apayrı bir tat veriyor insana.
Özellikle Anadolu ormanları, dağ köylüleri ve orman işletme memurlarını konu alan bölüm aydınlatıcı ve çarpıcı.Hele hele geçtiğimiz ay yaşadığımız yangın faciasından sonra daha bir bilinçle okudum bu yazıyı.
Urfa’yı anlatan yazısı , gözlem , tespitlerine ve bunları yazıya aktarış şekline hayran bıraktırdı.Urfa’da hissettiğim ama bir türlü kelimelere dökemediğim hisler sayfalarda Yaşar Kemal’in kendine özgü cümleleriyle parmaklarımın ucunda, gözlerimin önündeydi. Her bir kelime ile yine aynı hisleri hissettim tekrar.
Bambaşka bir yazar Yaşar Kemal, bambaşka bir aydın.
İyi ki onu kendi dilinden okuma şansını yakaladım. Bundan ötürü çok gururlu ve mutluyum.
Yazarın anıları, düşünceleri, eleştirileri, etkilendiği yazarlar, kitaplar, alıntılar.
Can Yayınevi kurucusu olarak tanıdığım ,iki romanını okuduğum Erdal Öz’ün günlük olarak yazdığı yazıları , 1950 ve 2000 li yılları arasındaki tarihlere götürüyor okuyucuyu.
Yazarın gençliği, edebiyata attığı adım, okuduğu yazarlar ve kitaplar hakkındaki düşünceleri,
Tutuklu ve gözaltında kaldığı sürelerde yaşadıkları , çaresizlikleri, hapishane koşulları,
Yazarlık hayatı, yazma sancıları, Dostoyevski, Andre Gide, Nurullah Ataç hakkındaki düşünceleri ile
Kitap çok dolu bir kitap.İyi ki okumuşum.
Bu günlükler sayesinde okumak istediğim, merak ettiğim bir çok yazar, kitap keşfettim.
1800 ‘lü yıllar Osmanlı Devletinde batılılaşma adımları çerçevesinde birbiri ile zıt iki aile arasındaki ilişkileri konu almakta bu güzel roman.
O zamanlarda İstanbul ‘daki yabancıların yaşayışları ve yerli halka bakışlarına de değinilmiş.
Kadın hakları , kadınların toplumda ve aile içindeki yerine dair bir çok tespit ve dokundurma yapılmış.
İnsan doğası , huyları hırsları ve davranışları hakkında felsefik yazıları da severek okudum.
Dili çok iyi sadeleştirilmiş.
Severek okuduğum bir kitaptı.
Çok acıklı, yüreğim acıdı.Dokunaklı ve yalın bir kitap.
Yazılmayan cümleler çizimle tamamlanmış.
Çocukların hayatını çalan savaşa ,savaşı
destekleyenlere lanet olsun.
Kimilerine şans güler kimilerine üst üste
felaketler.
Her sayfada yok artık bu kadar
da olmaz diyerek okudum kitabı. Kitabın anlatıcısı ise ‘böyle olacağını ben nereden bilebilirdim “
diye diye anlattı tüm hayatını.
Sonu çok dokunaklıydı. Hayattan çok büyük şeyler beklemek ne kadar anlamsız, hayata anlamı biz katacacağız hayatımıza giren herkesin ve herşeyin bize verilen bir şans olduğunu bilerek…
Yazarın kanını satan adam kitabını da okudum. Yazarın üslubu çok değişik. Tavsiye ederim her iki kitabı da.
Durağan bir hikayenin akıcı anlatımı bu kitap.İlk görev yeri olarak Uzak, ıssız, unutulmuş bir köşedeki kaleye atanan kahramanımız ha bugün ha yarın ayrılacağım derken , geri kalan ömrünü burada geçirecektir.Alışkanlıkların verdiği rahatlıkla monoton geçen günler, askerleri tek bir beklentiye saplamıştır. Bir gün düşman gelecek ve savaşacağız. Askerlerin hayattaki varoluş anlamlarını sorgulamaları, ıssız çöl, unutulmuştuk ,kale duvarları ve dağlar kitaptaki yalnızlık, işe yaramazlık duygu ve düşüncelerinin yoğunluğunu arttırmış ama yazarın bu hisleri anlatması o kadar güzel ki… ben çok beğendim, sıkılmadan okudum anlatılmak istenen her şeyi yaşıyormuş gibi hissettim. Sonu da çok güzel bitti . Okumanızı tavsiye ediyorum.
Bir de Mario Levi ‘nin incelemesi var Spotify da. Ben çok beğendim, ses kaydı çok kaliteli olmasa da din
lenmeye değer.
open.spotify.com/episode/504OcUl...
Değişik türde okumalara devam … Biyografi okumak Yaşar Kemal ile ilgili olunca daha bir keyif verdi bana.Yazarı da onu çok iyi tanıyan bir edebiyat ustası olduğu için çifte mutluluk ve zevk…
Yaşar Kemal kitaplarını okumaya başlayacağım , karar verdim.
Bir kitap okudum ve kendime yeni bir rota çizdim.
Gözüyle Kartal Avlayan Yazar: Yaşar KemalZülfü Livaneli · İnkılap Kitabevi Yayınları · 20212,327 okunma
Ege'li biri olarak memleketimde geçen bu roman bana apayrı bir zevk verdi.
Kitabın dili şiirsel ,hikayesi çok akıcı.
Ege Bölgesi'nin ekolojik ve göç sorunlarına şöyle bir değinmiş yazar ama yüzeysel kalmış sanki.
Ama bu sorunlar ile ilgili bir çok bilgi de paylaşılmış hikayenin yardımcı karakterleri aracılığıyla.
Kitapta okuma ve araştırma yapılabilecek yan konular da var. Notlarımı aldım.
Ben kitabı beğendim. Keyifli okumalar dilerim.
Yalnızlık, boşluk hissi, hayatın anlamı, anlaşılma isteği hakkında düşündüren bir kitaptı.
Bu kavramlar karamsar ve kasvet yüklü çağrışımlar oluştursa da insanda, kitap boyunca ne kasvet hissettim ne de karamsarlığa kapıldım. Okudum ve düşündüm sadece.
1940 Güney Amerikası' nın , zencilerin, fabrika işçilerinin yoksulluk atmosferi sardı sarmaladı beni. (Carson McCullers'in bu romanı güneyin gotiği olarak adlandırılmış.)
Yazarın hayatını okuyunca da kitabın kahramanlarından Mick'in yazardan esinlendiğini keşfedince daha bir keyiflendim.
Kitap bitti ama bana söyleyecek daha başka şeyleri var eminim, tekrar okuyacağım daha sonra.
Kitabın ismi gerçekten kitaba çok uymuş bu arada.
İnceleme türü kitapları çok severek okuyamasam da bu kitabı elimden düşüremedim. Hatta okuyup okuyup herkese anlattım kitaptakileri.
Milattan öncesinden bu güne kadar insanlık tarihi içkiler çerçevesinde anlatılmış.
Kitap ile ilgili yazarı ile yapılan söyleşinin spotify linki aşağıda, belki de kitap için bir fikir olabilir. (Gayet anlaşılabilir bir İngilizce )
open.spotify.com/episode/2rdRaeX...
Çok büyük zevkle okuduğum, hiç bitmesin istediğim, her bir cümlesinin altını çizmek istediğim bir kitap. Yazarı felsefeci olduğu için , düşündüren bir kitap çıkmış ortaya. Hikayesi ve karakterleri bir yana , karakterlerin düşünceleri ve söyledikleri kitabı bambaşka bir boyuta taşıyor. Yalnızlık, insanların birbirlerine bakış açıları, yaklaşımları, sanat , tüm bu kavramlarla ilgili düşünmemizi sağlıyor yazar . Sakin kafa ile kendini vererek okunursa çok zevk alınacak bir kitap.
keyifli ve düşündüren okumalar diliyorum.
AŞağıda bağlantısını
paylaştığım podcast sayesinde bu
kitabı okumaya karar vermiştim.
Önceden okuyacağım kitap ve yazarı hakkında küçük okumalar ve araştırmalar yaptığımda kitabın anlattıklarından daha fazla zevk alıyorum, nitelikli okuma yaptığımı düşünüyorum. Size de tavsiye ederim.
Deniz Yüce Başarır’ın bu podcast serisi beni kitaplar, çevirmenler , yazarlar, yayınevleri konusunda oldukça bilinçlendirdi.
open.spotify.com/episode/2yq1KmA...
Kitap sonlara doğru sürükleyici olmaya başlıyor. Başlarda biraz ağır gitse de sonlarında kitabı elimden bırakamadım.
Katil önceden tahmin ediliyor ancak cinayet sebebi son sayfalarda ortaya çıkıyor.
Tasvirler ve aksiyon sahneleri gayet güzel anlatıldığı için kahramanları ve öykünün geçtiği yerleri gözümde kolaylıkla canlandırabildim.
Ben beğendim.Okumanızı tavsiye ederim.
open.spotify.com/episode/3lxH0TD...
Yeditepe'de Edebiyat Podcasti...
Melda Üner ve Murat Soylu ile Eylül romanı 'nın hem edebiyat hem de müzik yönünden incelemesinin yapıldığı bir seminer.
Mehmet Rauf'un hayatı da ele alınmış..
Yalnızlık.
Terketme, unutma ve yalnızlığın romanı.
İnsanları hayatına katmak ,onlarla bir şey paylaşmak şöyle dursun ,onlar ile sohbet etmekten bile kaçınan Süreyya sandığı kadar umursamaz, katı bir insan mıdır? Yoksa bu kaçınma onun sevgiye ,şefkate ve ilgiye ne kadar ihtiyacı olduğunun bir göstergesi midir?İnsanlarla ilişki kurmakta güçlük çeken Süreyya hayatına giren insanlar ile duygusal anlamda hiçbir ilişkiye girmemekte kararlı olsa da bu insanların kendisinde ve hayatında küçük ya da büyük etkileri olduğunu fark eder.
Kitapta ,başkahraman Süreyya'nın hikayesi , Süreyya'nın temas ettiği insanların hikayeleri ve Süreyya'nın yazdığı romanların kahramanlarının hikayeleri iç içe geçmiş biçimde akıp gitmekte. Bu hikayelerin birbiri ile ilintisi bence hissettirdiği duygular ...
Yazarın kullandığı bazı cümleler okunup geçilecek gibi değil, bazı zamanlarda kitabı bir kenara koyup cümle ve anlamını ,olayın veya duygunun bu cümle ile ne güzel uyuştuğunu düşünürken buldum kendimi.
Ayrıca kitap Süreyya'dan bahsederken 1960'lardan bugüne uzanan tarihi olaylara, o zamanlarda toplumda uyandırdığı etki ve tepkilere de değiniyor.Böylece romanın içine girip Süreyya ile birlikte tanık oluyorsunuz bu olaylara yeniden. Hatta bazılarını unutmuş olmaktan utanç duyuyorsunuz.
Defalarca okumak isteyeceğim bir kitap. Tadı damağımda, burukluğu içimde...
Kitap, ünlü düşünürün hayatının ve düşüncelerinin şekillenmesini sağlayan olaylar hakkında...
Kullanılan renkler , anlatılan her bir olaya ,hissedilen duygulara uygun; çizgilerin her biri sanat eseri gibi...
Nietzsche'nin yaşamı hakkında bilgi edinmek için iyi bir kitap...Merak uyandırıyor, düşünürün kitaplarını ve hayat hikayesini daha da derinden inceleme isteği doğuruyor.
Dokunaklı bir veda hikayesi... 2. Dünya Savaşı'nda Nazilerin Fransa'da yaşayan Yahudilerin hayatını nasıl mahvettiğini anlatıyor kitap.
Kitabın hikayesi, cümleler çok etkileyici .Neredeyse her cümlenin altını çizmek istiyor insan. İnsanın kalbi pırpır ediyor sayfaları çevirirken, ne olacak şimdi, dikkat etseydi keşke diye diye okuyorsun.
Çizgiler, renkler o zamanın atmosferini , karakterlerin duygularını o kadar güzel yansıtmış ki...
Başa dönüp, resimleri yakından inceleyip, detaylara bakacağım.
Aynı anda hem hikayeye hem de çizgilere odaklanmak zor oluyor benim için.Bu nedenle çizgi romanları okumak biraz daha yorucu geliyor. Ama geriye dönüp tekrar detaylara ,çizgilere bakmak da çok zevkli...
Bir solukta okunacak bir kitap, herkese öneririm.
Çok kalın ve hacimli bir kitap. Ama su gibi okunuyor. Hem çizgileri hem de metni muhteşem. Merak ettiğim bir çok kavram , olay hakkında bilgi edindim. Kitabın sonunda yazar , bölüm bölüm yazdığı metni açıklayıcı yorumlarda bulunuyor. Yararlandığı kaynakları belirtiyor. Çok zevk alarak okudum. Tavsiye ederim, mutlaka okunmalı.
'-Lanet olsun kumara! Hemen bırakırdım, tabii eğer...
-Eğer kazansaydınız değil mi? Ben de öyle düşünmüştüm, sonunu getirmeyin...'
Tutku, Aşk,Hırs, Cesaret...
Yazarın bu 187 sayfanın içine sığdırdığı güçlü duygular.
Bir insanın , yavaş yavaş nasıl bağımlı olduğunu okumuyoruz ,izliyoruz. Adeta gözümüzün önünde gerçekleşiyor kahramanın değişimi. Hırsı, tutkuyu ,cesareti ellerimizle kavrıyoruz ; benliğimizde hissediyoruz sanki...
Her Dostoyevski kitabı gibi; aşk, anlaşmazlıklar, açılamamalar, yanlış anlamalar yüzünden platonik yaşanıyor; esas oğlan sevdiğine kavuşamıyor. Bir burukluk yaratıyor insanda , keşke söyleseydi sevdiğini ,keşke böyle demeseydi , niye öyle yaptı ki diye diye hayıflanıyoruz.
Hikayede geçen olaylar çok bildik ama anlatış tarzı, ruhsal betimlemelerin diyaloglar aracılığıyla yapılması gerçekten beni çok etkiledi.
Çok beğendim. Dostoyevski'ye teşekkürü bir borç bilirim...
Bir öğrenci,bir balta,iki cinayet...
Suç Ve Ceza...
Maktül , topluma zarar veren, ahlaken çürümüş, kötü karakter sahibi ,insanları ezen ,onlara kötü davranan biri ise işlenen cinayet suç mudur?Ya yüksek bir amaç uğruna ,bir iyilik amacıyla işlenirse cinayet suç olur mu?
Ceza?
20 yıllık kürek cezası , katilin işlediği suçun anlamını, topluma zararını ,yapmış olduğu eylemin yanlışlığını anlamasını sağlayacak mı? 20 yıl cezadan sonra acı ve budalalıkla ezilmiş, manen ve fiziken erimiş bir kişi topluma ne denli adapte olacak? Katil gerçekten ıslah olacak mı?
Bir gazete haberinden esinlenerek yazdığı bu romanda, 1800'lü yıllardaki suç ve ceza kavramlarını böyle irdeliyor Dostoyevski .
Yoksul ,okumuş, gururlu genç ve halkın en alt katmanında yaşayan saf ve iyi bir kız ...Bunlar romanın ana kahramanları. Her ikisi de toplum tarafından onaylanmayan , ayıplanan şeyler yapmışlar. Tesadüf eseri karşılaşmalarından sonra birbirlerinden ayrılamayacaklar .Birbirlerinde yarattıkları manevi etkiler, hayatlarının yönünü belirleyecek.
Kitabı üniversitedeyken de okumuştum. O zaman da çok etkilendiğimi hatırlıyorum. Ama şimdi, elime başka bir kitap almak istemiyorum. Felsefi, Psikolojik ve Sosyolojik çok katmanlı bu kitabı okuduktan sonra özümsemek zaman alacak gibi...
İyi ki yeniden okumuşum.
İletişim Yayınevinin yayınladığı kitabı okudum. Kitabın önsözü Ronald Hingley(Rus Tarihi ve Edebiyatı alanında uzman bir tarihçi) tarafından yazılmış.Önsözde paylaşmak istediğim bir kaç tespit var yazar ve kitap hakkında.
“..Dostoyevski’nin sonraki romanlarını müjdeleyen değerli bir eserdir. Dostoyevski’nin aşırı öfke içinde geçen edebi
'Yazar bir kez bile özel bir sevgiyle aynı sözcükleri sıkça tekrarlama,araya sıkça yersiz bir şekilde heyecanlanan karakterler sokma,zavallı insan kalbinin anatomisini sıkça çıkarma gibi yollara başvurmuyor' şeklinde bir eleştiride bulunmuş 1949 yılında o dönemin eleştirmenlerinden S.S. Dudişkin...
Kitabı okuyunca ben de aynı düşünmüştüm, okurken gözlerim duygusal hezeyan geçirme , ayılıp bayılma sahnesi aradı hatta.
Ama bu kitapta başrol ,kanallarıyla Petersburg,Beyaz geceler ,duygular ve insan psikolojisi...
Özlem,utanç,sevgi,aşk,bağlılık,pişmanlık ,fedakarlık ve hayal kırıklığı...
Kahramanlar bu duygularla boğuşuyorlar kitap boyunca.
Fakir ve yalnız bir gencin ,tekdüze yaşamında bir kızla karşılaşması ,kıza aşık olması ve ikisinin birbirlerine olan duyguları anlatılmış kitapta.
Ben severek okudum ,şimdiye kadar okuduğum Dostoyevski kitaplarından farklı buldum.
Ama bir romana benzerliğini de yakaladım.Kitapta anlatılan bir olay, 'Ezilenler' kitabına göz kırpıyordu sanki.
'Dayısı tarafından büyütülen Sergey Aleksiyoviç Petersburg'da yaşamaktadır. Bir gün dayısından bir mektup alır ve dayısının yaşadığı Stepançikovo Köyü'ne doğru yola çıkar.
Daha yoldayken Sergey birbirinden ilginç karakterlere rastlamaya başlar. Bu karakterlerden dayısı ve evinde olanlar hakkında ilginç havadisler alır.
Stepançikovo'ya dayısının evine geldiğinde kendini , Foma Fomiç , general karısı büyükannesi ,dayısı ve evde yerleşmiş dalkavuk takımının yarattığı karmaşık olayların içinde bulur.
Yumuşak kalpli Dayı, evde yaşayan diğer sakinlerin istekleri ,menfaatleri karşısında hem maddi hem de manevi açıdan çaresizdir. Özellikle Foma Fomiç'in davranışları ,sözleri, alınganlığı ve kaprisleri evde yaşayan herkesi etkilemektedir.
Sergey Aleksiyoviç, dayısını bu hayattan nasıl kurtaracaktır?'
Romanı çok sevdim,elimden düşüremedim. Tavsiye ederim...
Sonu sürprizli, güzel bir hikayeydi.
Düşük dereceden bir memur ve yoksul biri olan Bay Proharçin , 17 kiracılı bir dairenin en kıdemli kiracılarından biridir. Diğer kiracılarla çok da iyi geçindiği söylenemez. Çevresinde cimriliği ile nam salmıştır.Bay Proharçin'e göre bu tutumu cimrilik değil, idareli olmaktır.
Öykü hakkında yapılmış çok da iç açıcı olmayan eleştirilere göz gezdirdikten sonra, hikayeyi bitirdiğimde beğendiğimi söyleyebilirim. Beklentiyi düşük tutmanın faydaları...
