İnsanın seçimine açık, pek çok çeşitli düşünce ve eylem yolları vardır. Bütün bu farklı yolların doğru yollar olamayacağı açıktır. Çünkü bir tek doğru yol vardır. Bu nedenle bu doğru yol üzerine kurulan bir tek doğru hayat felsefesi ve doğru hayat felsefesine dayanan bir tek doğru hayat tarzı olabilir.
Dolayısıyla doğru Hayat tarzını seçmek, insanın en önemli ve en vazgeçilmez ihtiyacıdır. Çünkü yanlış bir seçim, onu felakete götürebilir.
İnsan, tüm diğer hayvanî ihtiyaçlarını tıpkı hayvanlar gibi karşılayabilir; fakat bu doğru hayat tarzını seçimi, onun insan olmak münâsebetiyle en temel ihtiyacıdır ve onsuz insan hayatı, başlı başına bir hata teşkil edebilir.
"Senin gönlün dâima meshûr ve müsahhardır,mâzursun
Gamın ne olduğunu aslâ bilmedin, mâzursun
Ben sensiz bin gece kan yuttum
Sen bir gece sensiz kalmadın, mâzursun"
Ahmed Gazâlî
...Necip Fazıl'ın tanımladığı üzere: Kısa ve kalın çizgileriyle Batı, ince ve mahrem çizgileriyle Doğu. Bu cümle aslında bütün anlatmak istediklerimin bir özeti gibi. Bizler doğu halkı olarak konuşurken, yiyip içerken, gülerken ve ağlarken hep mahremiyete sığınmış ve o ince, hassas çizginin dışına çıkmamaya çalışmısız. Fakat bir anda "Aman sende ne olacak sanki" ya da "Hangi yüzyılda yaşıyoruz olacak iş mi bu" gibi sözlerle mahremiyetimizin çizgileri kısalmaya ve kalınlaşmaya başlamış...
~ Emine Berra
Denilir ki Hz Adem ilk yaratıldığında balçık hâlinde cennette yatıyorken şeytan gelip ruhsuz bedeni bir iki dürtmüş, ardından içini dolduracağını düşünmüş. "Ben doldururum bu boşlukları" demiş. İnsanı gözüne kestirdiği ilk yer, içindeki boşlukları fark ettiği o an olmuş.
Yaşam, tek bir lokomotifin çektiği art arda dizilip birleştirilmiş vagonların durumuna dönüştü. Yaşam vagonunu peşinden sürükleyen ise, madde ve mide; menfaat ve fayda; haz ve doyum ya da güç ve üstünlük lokomotifinden başkası değil.
Yılkı Atı romanını okurken bana TRT Çocuk' daki 'Doru' çizgi filmini hatırlattı. Hani okurken zihinde sahneler canlanır ya işte bende canlanan sahneler o çizgi filmdi.
Aslında kitabı biraz da "Beyaz Diş" e benzettim. Çünkü iki kitapta da hayvanların yaşadığı acılar, zorluklar, sevinçler ve insanlardan çektikleri anlatılmış.
Kitabı çok rahat bitirebilirsiniz çünkü çok sürükleyici bir havası var sonunda insanlara ne olduğunu öğrenmek için bir an önce bitirmek isteyebilirsiniz.
Fark ettiğim bir konu daha var; biz insanlar vicdanımızın el vermediği konularda vicdanımızın sesini bastırmak için "Çevredekiler de yapıyor bu artık doğanın kanunu, çok normal" demeye o kadar alışmışız ki artık merhamet denen bu kutsal duygu sadece bir hayalden ibaret olmaya başlamış. Ya da yapılan iyilikleri sadece insanlar bizi pohpohlasın diye yapıyor zannedilmişiz.
Bana bildiğim ama unuttuğum değerleri hatırlatan ve 1971 TRT Roman Ödülü'nü almış bu kitaba teşekkür etmek istiyorum.
Teşekkürler