Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Mehmet Hakan Aytekin

Mehmet Hakan Aytekin
@mehmethakanaytekin
Tarım ve Orman Bakanlığı/Veteriner Hekim
Yüksek Lisans
1997
11 okur puanı
Temmuz 2021 tarihinde katıldı
Kendimi bulduğum satırlar..
Aslında hiçbir zaman büyük maceralara atılmadım. Sınırlarım belirliydi benim hep. Ama birdenbire her şeye arkamı dönecek kadar cesaretli oldum daima. Buna korkaklık da diyebiliriz elbet. Her fırsatta uzaklara gitmeye, yeni yerler görmeye çalıştım. Aradığım her neyse uzaklarda bir yerlerde rastlarım umuduyla belki de..
Reklam
Yokluğun birilerinin varlığına tesir etmesi gerekir. Etmiyorsa, kimse için önemli olmamışsın, kimsenin hayatında boşluğu hissedilecek bir yer dolduramamışsın demektir bu. Uçsuz bucaksız bir yalnızlığın orta yerinde yaşamışsın demektir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Suskundum, hep suskundum, çocukken de suskundum.
Suskunluğun ne büyük bir kuvvet olduğunu o zaman anladım. Birine saatlerce dil dökerek yaptıramayacağınız şeyleri susarak yaptırmanız mümkündü. Kazanmak istediğim tartışmaların suskun tarafı oldum. Evet, kazanıyordum. İlk başta zayıflık olarak yorumlansa bile zamanla insanlar suskunluğunuza saygı duymayı öğreniyordu. Sizi açmaya, kurcalamaya çalışanlar çıkıyordu sık sık. Ama benimle işleri uzun sürmezdi. Karşımdakini kısa zamanda bıktıracak kadar uğursuz bir sessizliğim vardı çünkü. Bu yüzden tam da istediğim gibi, ilgi çekici de değildim. Sessizliğimde herhangi bir parıltı ya da ışık yoktu üstelik.
Günün birinde artık ölmeyi bekler hale geldiğimi hisseder ve sonra da bu bekleyişten sıkılırsam belki denerim. Bilmiyorum. Ama intihar insanın kendisini, dünyadaki varlığını biraz fazlaca önemsediği anlamına gelmiyor mu?
Reklam
yazgım kimin elinde?
İnsanın kişisel tarihi başladıklarıyla değil bitirdikleriyle, kazandırdıklarıyla değil kaybettikleriyle yazılıyor.
Benim de en fazla diğerlerininki kadar karmaşık bir hayatım oldu. En fazla o kadar acıklı, en fazla o kadar neşeli. Herkesin tek bir hayat yaşama şansı elde ettiği ve kendi sıradan hayatını biricikleştirmek derdine düştüğü, buna inanmaya ihtiyaç duyduğu bir dünyada, bu ilkel arzumu öldürmeyi az çok becerdiğime inanıyorum. Artık kendimi önemsemeye, öyle ya da böyle bir şekilde dünyanın merkezine koymaya çalışmıyorum. Bu tür bir çabanın sadece beni ilgilendiren, kimsenin farkına bile varmadığı ve dolayısıyla amacına ters düşen saçma sapan bir ruh hali olduğunu fark ettim belki de. Başıma taş düşmedi, müthiş bir hakikate uyanmama vesile olacak efsunlu bir düş de görmedim. Bir olay yaşayıp da hayatının seyrini değiştirmeye karar verenlerden değilim ben. Bu bile kendini ve yaşadıklarını gereğinden fazla ciddiye almak değil midir?
Adı Michael O'Hara yahut öyle tuhaf bir şey olan bir denizci, sevdiği kadın için, "Belki onu unutacak kadar uzun yaşarım, belki de bu yolda ölürüm" diyordu..
kalbe merhamet..
Zavallı kalbim, minik bir kuş gibi çırpınıp kaçtı göğüs kafesimden, geldi avucumun içinde attı. Kalbim, benim harap yüreğim, dile kolay altmış dokuz senedir, ne heyecanlara, ne azaplara rağmen vazgeçmedi çalışmaktan. Benimle birlikte tasalandı, yaşlandı, yavaşladı, marazlandı, ama durmadı dirayetli, gayretkeş kalbim. Taşıdığı yükün altında ezilip de sahibini yarı yolda bırakmadı. Fakat bu gece ya doludizgin koşacak ya da fücceten duracak. Çaresi yok.
Bazı şeyler gerçek önemini yitirdiğinde birden önemli hale geliverir bizim için. Onlara anlamlar biçmeye çalışırken buluveririz kendimizi. Öyle olması icap ettiğine inandığımızdan olsa gerek, birdenbire kayıpların boşluğunu hissetme sevdasına kapılırız. Gereklilik kipleri duygularımızı yönlendirmeye başladığında sahicilikten uzaklaşırız. Çünkü öyle olması gerektiği için öyle hissetmek, insanın kendisini kandırmaya çalışmasından başka bir şey değil bana göre. Düpedüz sahtekârlık..
Reklam
Küçük bir çocuğun tek istediği, diğer çocuklar gibi olmaktır. Herkes nasılsa, öyle olmak. İyi ya da kötü tüm farklılıklar, onu arkadaşlarının gözünde yabancı yapar. Diğer çocukların hayal bile edemeyeceği harika bir bisiklete sahip olmak da, herkesin sahip olduğu bir anneden mahrum bırakılmak da...
Kim sırdaşlarını sever ki? Sırrın emanetçisi gönülsüz bir hamal, kör bir kurşun gibi sokaklarda dolanırken, kim anlık bir patlamadan ya da zaruretten dolayı sırlarını verdiği birini sevmeye devam edebilir ki? Sır verenlerin aklına şaşarım.
Sıradanlığın emniyetine emanet ettim biçareleri. Birer harfle yetinmelerini emrettim.
Kendimi bulduğum satırlar..
Ne kendimi ne de başkalarını şaşırtmayı severim ben. Düz, dümdüz biriyim ve çoktan bozguna uğramış hayatlarının maksatsız havuz problemlerinden yorulanlara da aynını tavsiye ederim. Çok zenginler, çok güzeller, çok cesurlar, türlü çeşit maceraya atılanlar, akıl küpleri, sefa pezevenkleri, depresif alkolikler, neşeli mirasyediler, tuhaf karakterler, renkli hayatlar cezbetmez beni. Pırıltısız, kıpırtısız, sakin, gösterişsiz, kimsenin izlemediği, fark etmediği, önemsemediği, öyle ya da böyle ilgilenmediği biri olmak isterim. Dikkat çekmek ruhumu sıkıştırır, huzursuzlaşırım. Birinin benimle ilgilendiğini yahut gözlendiğimi hissettiğim an heyecanlanır, altın dengemi bozar, olağan ritmimi aksatırım. Belki de durduk yerde olmadığım biri gibi davranmaya başlarım. Tüm düzenim, sükûnetim altüst olur. Bunu göze alamam.
Acımak, başkalarının çektiği azaba bakıp, onların yasını tutarmış gibi yaparak kendi mutluluğuna şükretmektir çünkü. Acımak, kıl payı yırttığın mutsuzluğun diyetini uğursuz, cüretkâr bir sadaka gibi dağıtmaktır. İşte bu sadaka, iki damla gözyaşı ya da kimsenin bir işine yaramayacak anlık bir yürek burkuntusu kadardır. Acıyan, kendini yüce duygulara malik, iyi yürekli bir insan ol-duğu yalanına inandırmaya çalışır. Halbuki bencil bir sahtekârdan fazlası değildir. Pek tabii bununla yüzleşmeyi aklının köşesinden bile geçirmez. Acınmaktan nefret ederim. Peki ben kimseye acır mıyım? Ben de insanım. Benim de iyi hissetmeye, şük-retmeye ve vicdanlı bir mahluk olduğumun rüyasını görmeye ihtiyaç duyduğum zamanlar oluyordur muhakkak.
162 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.