Zaman hiç düzgün akmıyordu sanki. İhtirasın kanlı ağırlığı, pişmanlığın paslı çapası, anın olması gereken akışını engelliyordu; bir ok gibi dosdoğru uçup gitmiyordu zaman.
"Ama nihayetinde, onu yitirdim. Daha yaşarken de azar azar yitiriyordum onu, sonunda tümüyle kaybettim. Dalgaların azar azar aşındırdığı bir şeyin nihayet büyük bir dalga tarafından köklerinden sökülüp götürülmesi gibi... Söylediğimi anlıyor musun?"