Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Merve Karadavut

Merve Karadavut
@mervenin
Hayatın karmaşıklığı içinde kaybolmadan yol alabilmek umuduyla..
ANKARA
42 okur puanı
Temmuz 2018 tarihinde katıldı
Yepyeni günler başlayacak. Süt kokulu dünyaya erişeceğim. Genzimi yakan yanmış zeytinyağ kokularından uzak sulh ve hürriyet içinde bir sütlü dünyada kırk iki sene sonra da yeniden doğmuşçasına yaşayacağım.
Reklam
Ve işe önce kendi bahçemizi süpürmekten başlarız.
Belli ki hayat artık eski hacı beylerin anlamayacağı kadar değişmişti. Devir, şimdi başka bir devirdi. İskeleti tutan bağların kopmasıyla bütün kemikler dağılmış, bünyeyi birbirine bağlayan kimya uçmuş, binayı ayakta tutan çimento erimişti. Her şey diğerinden ayrılıp başkalaşmış, alfabenin harfleri dağılınca ortada anlamlı bir cümle kalmamıştı. Alacalı resmin ahengindeki koca dünyada artık her renk diğerinden ayrılmak istiyordu. Bunun için zemin korkunç sarsıntılarla yerinden oynuyor, her şey birbirinden kopuyordu.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Önce kafiyelerimi kurayım ki şiirim sağlam olsun
Bu kadar dürüst insanla dolup taşan ülkenin nasıl olup da dünya yolsuzluk liginde yüksek bir mevki elde ettiğini açıklayamayız herhalde. Çünkü kime sorulsa dürüsttür, namusludur; bu durumda ülkedeki yolsuzluğu Marstan gelen yeşil küçük adamlar yapıyor herhalde
Reklam
Bir an önce Büyümek isterdim, büyüyü vereyim Dizimin ağrısı bitsin. Keşke büyümeseydim hiç. Ağrıyan dizim olsaydı yalnızca.
Dünya düşünenler için bir komedi, hissedenler için bir trajedidir
Kimi zaman, üstesinden gelemediğimiz bir hüzne gömüldüğümüz izlenimine kaptırırız kendimizi. Yaşadığımız günün büyülü anının geçip gittiğinin, buna karşın hiçbir şey yapmadığımızın farkına varırız. Oysa yaşam, büyüsünü ve güzelliğini kendi içinde gizlemektedir. İçimizde yaşamını sürdüren çocuğa kulak vermeliyiz. O çocuk, büyülü anın hangi an olduğunu bilir. Onun gözyaşlarını kolayca bastırabiliriz , ama sesini boğamayız. O çocuk, varlığını hep sürdürür. O küçücük çocuklara ne mutlu ki gökyüzü krallığı onlarındır.
Ey kör! Aç gözünü de düşlerden uyan. Simurg'u göremesen de bari küçük bir serçeyi gör. Kaf Dağına varamasan bile hiç olmazsa evinden çıkıp kırlara açıl; böcekleri, kuşları, çiçekleri ve tepeleri seyret. Bırak dünyanın haritasını yapmayı! Daha hayattayken bir taşı bir taşın üstüne koy. Gülleri ve bülbülleri göremeyip gün boyu evinde oturan adam Dünyanın kendisini hiç görebilir mi ?
İnsanların arasında susuzluktan ölmek istemeyen biri tüm bardaklardan içmeyi öğrenmeli; ve insanların arasında temiz kalmak isteyen pis sularla yıkanmasını da bilmeli
Reklam
''Ben senden vücutlarımızın değil kafalarımızın birleşmesini istiyorum.”
Ben kötü bir insan değildim. Ne aksi bir adamım, ne de uysal biriyim. Ne alçağın biriyim, ne de namuslu, ne onurlu biriyim, ne bir kahramanım, ne de bir korkak. Ben hiçbir şey olamadım
Dudaklarında hep o garip , insanda bir ömrün üzerine vurulmuş kilit hissi bırakan tebessüm vardı.
Bir hayal gerçeğin kıyısından geçtiğinde, iki göz bir mahremde buluştuğunda, iki el birbirini bulduğunda, iki kalp birbirine dokunduğunda, bu dünyada bitmemiş ümitler adına bir çiçek daha açar ve umutsuzluk bir adım geri atar, bu coşkun yüreğin zaferidir ve insanın karanlıkta atabileceği yegane adımdır.
Etrafınıza şöyle bir göz gezdiriniz! Gerçek hayat denilen şeyin ne olduğunu, nerede olduğunu bilmiyoruz bile! Kitaplarımızı, hayallerimizi elimizden alsalar, öylece ortada kalakalacağız.
Reklam
''Gözlerinden, burnunun, üst dudağına düşen fark edilmez incecik gölgesinden öperim canım. Öperim ömrüm. Yaşşa! Senin, yine senin. "
Kaderimiz bir tuhafsa, ömrümüzü dolu bir kadeh gibi sindire sindire içemediysek, günahı boynumuza değil. Bu kara günlerin de bir sonu var. Ne sonu, dibini bulduk be!
Bir an için başımı kaldırır, etraftaki telaşlı, koşuşturmalı, hep bir şeylere yetişmeye çalışan kalabalığa bakardım. Haklarında bir şey bilmezdim ama kesin olan tek bir şey olurdu. ''Bunların hepsi bir gün ölecek''
Yalnızdım ve insanları seviyordum ama yine de yalnızlığımı daha çok seviyordum.
Bir tebessüm takıldı dudağıma. Kan bastı bedenimi.Dahası yoktu bunun. Bir ömür boyu aradığı metni ele geçiren ama onun alfabesini çözemeyen birinin o alfabeyi ansızın çözdüğü anda hissettiği ne ise ona benzer bir duygu. Nihayet, kurguyla gerçek, tarihle bugün, resimle hayat, düşle hakikat arasında bir köprü uzatmışım. Bir şeye, ulaşılması imkansız bir şeye düpedüz dahil olmuş, kimsenin yaşayamadığı bir şeyi biricik olarak yaşamıştım.İlk kez, hayatımın sebebi yani varlığımın ta kendisi olan bir kadınla bir erkeğin hayatını romanda ararken ben de hayatın içine düşmüş ve ilk kez hayatı kendim için yaşamıştım. Ben ki ömrüm boyunca seyredip de içine girememekten, yaklaşıp da yaşayamamaktan şikayet edip durmuştum. Bundan sonra ölsem de gam yemezdim. Seferberlik günü, Taht-ı Süleyman'ın örtüsünün saçak ucunda bir inci tanesiydim, zaman da bendim mekan da. Geçmiş'te değil şimdi artık tam içindeydim.
Bir terasın korkuluklarına oturuyoruz sonra. Birden yağmur başlıyor. Ben şalımı açıyorum, ikimizi aynı örtünün altına alıyorum. Aynı şalın altında aynı yağmuru seyrettiğimiz andan itibaren hikayemi onunla paylaşabilecegimi, tacirin coğrafyasını onunla birlikte keşfedebileceğimi, o güzergahın üzerinden onunla geçebileceğimi hissediyorum. Bu kadar zaman yetiyor ona güvenmem için. Çünkü sevdim ve ben kalbiyle yaşayanlar zümresindenim.
Reklam