Bir gün Mevlânâ dostlarından bir azizin canı sıkılmıştır. Durum Mevlânâ Hazretleri’ne arz olunur. Mevlânâ Hazretleri ona:
“-Dünyanın bütün can sıkıntısı, bu dünyaya gönül verme neticesidir. Bu dünyadan kendini âzâd ettiğin an; kendini bu dünyada garip bir kişi olarak bildiğin an; baktığın, gördüğün güzel renklerin, güzelliklerin, tattığın zevklerin kalmayacağını bildiğin an; her şeyin gelip geçici olduğunu, senin başka bir yere gideceğini bildiğin an, can sıkıntısından kurtulursun! Ne mutlu o insana ki, hikmet ehli ile oturur, mağrur kişilerle değil. Kendilerini hakîr ve zelîl gören kişilerle düşer kalkar.” der ve yine buyurur ki:
“-Kendini dünyadan âzâd eden er, olgun kişidir! Başkasının kendisini incitmesinden incinmeyen kişidir. Yiğit er ise, incitmeyi hak edeni, kırılmaya lâyık olanı incitmeyen, kırmayan kimsedir.” (Menâkıbu’l-Ârifîn, I, 432)
Cenâb-ı Hak, âyet-i kerîmede:
“Sabah akşam Rablerine, O’nun rızasını isteyerek yalvaranlarla beraber candan sabret. Dünya hayatının süsünü isteyerek gözlerini onlardan çevirme. Kalbini, Bizi anmaktan gâfil kıldığımız, nefsinin kötü arzusuna uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye uyma!.” (el-Kehf, 28) buyurur.