Ve bir gün gelir onu sana verenin sana buyurduğu gibi imtihanın olur, sen onu eğitecekken o sana öyle şeyler öğretir ki, vazifeni sadece çobanlık olduğunu, elinin eriştiği yerin dilinin ettiği dua kadar olduğunu anlarsın.
Yaşadığımız şehirde ve diğer büyük şehirlerde, kar, yetişkinlerin ortak düşmanı gibi. Onun adı anılınca, milli davalarda bile hemfikir olamayanlar hemen ittifak kurabiliyor. Gerçekten de ilginç. Oysa karın herkesi çocukluğuna götürüyor olması lazım.
İçlerinde modacı bir kadın vardı. Bildiğin terzi canım. Ama her yıl dünyanın tüm moda merkezlerini gezip, moda olan kumaş ve elbiseleri takip ederek kendi zevki ve çizgisi ile defileler düzenleyen bu sanatçıya mahalle bakkalı gibi terzi demek yakışık almazdı.
Almanya'ya sık sık gitmesine rağmen 1945 yılına kadar Nazizm'in iç yüzünü anlayamadığını üzülerek belirttiğinde, bu açıklaması bana çocukluğunun koşullarının doğrudan bir sonucu olarak göründü; çünkü zulüm zaten Bergman'ın küçük yaşlardan beri solumaya alışık olduğu hava gibiydi. Bu kadar iç içe olduğu bir şey dikkatini nasıl cekebilirdi ki?
Yalan, iftira, ihanet, sürgün, cinayet gibi kötülükler elbette iyi insanların da başına gelebilir. Iyileri kötülerden ayıran, bu fenalıklara nasıl tepki verdikleridir.