Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Zamanın mührü
Ovçinnikov, Japonya anılarının bir yerinde şöyle der: Burada her şeyin özünün zamanla kendiliğinden ortaya çıkacağına inanılıyor; bu yüzden de Japonlar ayrı ayrı her yaşın izlerini tam bir büyülenmişlikle, hayranlıkla karşılıyorlar. Yaşlı bir ağacın koyulaşmış rengi, bir taşın yosun bağlaması, hatta üzerine dokunan pek çok elin izlerini taşıyan bir resimdeki yıpranmışlık onlara müthiş çekici geliyor. Uzak zamanların bu izlerini Japonlar 'pas' anlamına gelen 'saba' sözcüğüyle karşılıyorlar. Saba: hakiki pas... geçmiş zamanların güzelliği, zamanın mührü.
Yaşadığımız zaman, ruhlarımıza zaman içinde kazandığımız değişik deneyimler olarak yerleşir.
Reklam
Zamanı geri çeviremezsin derler. Bu bir tek, geçmiş geri getirilemez anlamında doğrudur. İyi de, şu geçmiş denen şey özünde neyin nesidir? Geçip gitmiş olan şey mi? O zaman, 'geçip gitmiş' ne demektir, özellikle de geçen her ânın, gelgeç olmayan şimdiki zamanın gerçekliğini herkes geçmişte buluyorken? Geçmiş bir anlamda şimdiden daha gerçek, en azından daha durağan, daha kararlıdır. Şimdiki zaman parmaklarımızın arasından akan kumlar gibi kayar gider ve önemli, ele gelir ağırlığı ancak anılarda kazanır.
Tarkovski'ye göre zamanın fonksiyonu
Zaman, yaşadığı sürece insana, hakikate yönelmiş manevi bir varlık olarak kendini algılama imkânı sunar. Tabii bu, insana hem büyük keyif, hem de acı veren bir bağıştır. Olup olacağı, insana tanınmış bir süredir hayat; bu süre içinde insan, yöneldiği Hedefe bakışı doğrultusunda ruhunu inşa edebilir, etmelidir. Hayatımızın içine sıkıştığı alabildiğine katı çerçeve, hem kendimize hem de başkalarına karşı sorumluluğumuzu, olduğundan daha da sert bir biçimde ortaya serer. Vicdan da zamandan bağımsız değildir, zamanla birlikte vardır.
Ahlaki bir varlık olarak insana bellek, anımsama bahşedilmiştir ve bunlar, içimize tatmin edilmemişlik, hoşnutsuzluk duygularının tohumları ekerler. Anılar bizi saldırıya açık, acı çekmeye yetenekli hale getirir.
Tarkovski'ye göre Zaman ve anı
Zaman olmadığında anı da artık yoktur, bu çok açık. Öte yandan anı, aşırı karmaşık bir kavram ve ilineklerini, belirtilerini istediğimiz kadar sayıp dökelim, yine de onun bizde yarattıklarının tümünü belirleyebilmiş olmayız. Anı, manevi bir kavramdır. Örneğin birisi bize çocukluk izlenimlerini mi anlattı, herkese, bu kişiye ilişkin eksiksiz fikir oluşturmamıza yetecek malzemeye sahip olduğunuzu tam bir güvenle söyleyebilirsiniz. Anılarından yoksun kalan biri, zamandan dışlanmış olduğu için, dış dünyayla bağ kurabilme yeteneğini yitirmiştir, o artık hayali bir varoluşun tutsağıdır ... ve çıldırmaya mahkümdur.
Reklam
Kitabın da adını da oluşturan 'mühürlenmiş zaman' ifadesindeki 'mühürlenmiş' (запечатленное) sözcüğünün, gerçekte, 'nakşedilmiş', 'işlenmiş gibi bir anlamı vardır (mermere işlemek, zihne nakşetmek vb.). "Запечатлённое время" (=зареçatlyonnnoe vremya=mühürlenmiş zaman) ifadesi, metnin çoğu yerinde (peliküle, film tabakası üzerine) 'nakşedilmiş zaman' anlamında kullanılmaktadır.
Sanata dair
Sanat içi heyecanla dolmuş bir insanın ruhunu ne kadar sarsarsa, insanın kişisel deneyiminde o kadar önem kazanmıştır.
Sayfa 170Kitabı okudu
Tarkovski'nin mutluluk anlayışı
Mutluluğun bir şekilde elde edildikten sonra katlanıp cebe konulmuş bir ideal olarak adlandırılabileceği kanısında değilim. Puşkin'in de dediği gibi: Mutluluk yoksa da Huzur ve özgürlük var dünyada!
Reklam
... Ovidius şöyle diyor bu konuda: "Sanat, kimsenin onu fark etmediği yerdedir." Engels'in düşüncesiyse şöyledir: "Yazar kendini ne kadar geriye çekip görüşlerini ne kadar iyi gizleyebilmişse, bu, sanat eseri için o kadar iyidir.
İnsanlık, yüce ozanların yaratılarını henüz okumuş değildir, çünkü bunları ancak yüce ozanlar okuyabilirler. Halk yığınları onları yıldızları okur gibi okurlar: en fazla astrolog gibi, ama asla astronom gibi değil. Çoğu insan yalnızca hayatını kolaylaştırmak amacıyla okuma yazma öğrenir; harcamalarını bilmek, eksik para üstü almamak için sayıları öğrendiği gibi tıpkı. Soylu bir zihin alıştırması olarak okumak gibi bir kavramdan haberleri bile yoktur bu insanların; oysa en yüce anlamıyla okumak kavramının imlediği şey, tam da budur: en yüce duygularımızı körelterek bizi tatlı uykulara salan bir okuma değil; parmak uçlarımızda, usulcacık yaklaşarak kendisine en diri, en uyanık anlarımızı adayabileceğimiz bir okuma! Thoreau söylüyor bunları, o çok etkileyici kitabı Walden'de.
Daha çok öyle sanılır ama sanatın düşünce aşılamak, örnek teşkil etmek gibi bir amacı yoktur. Sanatın amacı insanı ölüme hazırlamak ve ruhunun toprağını sürüp yumuşatarak, ona iyiye, güzele yönelme yeteneğini kazandırmaktır.
Felsefe gerçeği arar ve bunu yaparken, insan davranışlarının anlamını, insan aklının sınırlarını ve insanın şu dünyadaki varlığının anlamını irdeler. (Filozofun insanın varlığını anlamsız ve didinmelerini beyhude bulması sonucu değiştirmez.)
Güzelin ne olduğunu anlama, güzeli anlamlandırmayla ilgili her şeyin insan zihninde tepetaklak olması, kanımca çağımızın en hüzün verici yanlarından biridir. Tüketiciler düşünülerek şekillendirilmiş protezler uygarlığından ibaret olan günümüz kitle kültürü, insanın kendine varoluşuyla ilgili temel birtakım sorular yöneltmesinin ve ruhsal bir varlık olarak kendini algılayabilmesinin yolunu tıkayarak ruhları sakat bırakıyor.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.