Reid’in kuramının sonuçları şunlardır:
1. İnsanların kendilerine mal ettikleri parçanın, diğer insanların hakkına halel getirmemesi için bu parça paylaşılan toplam mülke göre oranlanmış; toplam bütün paylaşımcılar için eşit bölünmüş olmalıdır;
2. Yer sayısının izleyici sayısına daima eşit olması gerekir; tek bir oyuncu birden fazla rolde yer alamayacağı gibi, tek bir kişi de birden fazla yer işgal edemez;
3. Tiyatroya giren ve çıkan izleyiciler olduğunda, yer sayısının da aynı oranda artması ve azalması gerekir, çünkü Reid, mülkiyet hakkının doğal değil, edinilmiş olduğunu söylüyor, dolayısıyla bu hak hiç de mutlak değildir. Öyleyse bu hakkı doğuran mal edinme olumsal bir olgu olduğundan, bu hakka sahip olmadığı bir süreklilik bahşedemez. Edinburglu profesörün de anladığı buydu, nitekim şöyle ekliyor:
“Yaşama hakkı, gereken araçları elde etme hakkını içerir ve masum bir insanın canını almayı yasaklayan adalet, bu araçların elinden alınmasını da aynı şekilde yasaklar. Çünkü bunların her ikisi de eşit ölçüde kutsaldır. Başkasının çalışmasını engellemek, onu zincire vurmaya veya hapse atmaya denk bir haksızlıktır ve iki durumda da sonuç benzer olur, aynı şekilde hınca sebebiyet verilir.”
Böylece İskoç okulunun önderi, yetenek veya iş kalitesindeki eşitsizliği dikkate almadan, iş araçlarının eşitliğini apriori öne sürüyor ve ardından, ezeli “çalışan kazanır” düsturu uyarınca her emekçiyi başının çaresine bakmaya terk ediyor.