Yine de insan istiyor ki, bir kişiyle olsun bu 'kalpteki sır', daha doğrusu 'kalbin sırrı'
konusunda anlaşabilsin. Birisi "Evet" desin, "seni anlıyorum. Aynı dert bende de var."
Şebnem galiba kendimizi tam olarak tanıyamadığımız için, hayat ilginçliğini koruyor.
Giderek, Beigbeder'nin romanlarındaki tiplere benziyorum: Fiyakalı ve aptal, enerjik ve
dengesiz, samimi ve hoyrat..
...sensiz bu defolu evrende, kıt sonsuzluğun cefasını çekemiyorum.
Rodin'in bücürük heykeli gibi gece gündüz seni düşünüyorum.
Gezegenimizde hayat olduğunun en sağlam kanıtı sendin Şebnem...
Körlere sesleneyim: "Arkadaşlar, dünyanın kepazeliğini görmediğiniz için evet
şanslısınız, fakat Şebnemin güzelliğini görmek için ölüp cen nete gitmeniz gerekecek. Sıkın
dişinizi." Öpüyorum gülüşünün bütün kıyılarını.
Şebnem, sen saklanınca ağaçların içi boşaldı, kuşlar iskelete döndü, deniz pıhtılaştı, gökyüzü
felç oldu, bulutlar kireç bağladı, asfaltlar eriyor, minareler yamuldu; İstanbul, haşlanmış
lahana gibi kendini saldı.