Aşk mıydı, değil miydi bilmiyorum ama, gün günden ona bağlandığımı hissediyor, ama onu hiç tanımıyordum. Aşkla, tanımanın ne ilgisi var? demeyin. Galiba yavaş yavaş ona tutulduğumu da böyle anladım: Kocamı merak ederek ... Birinin her şeyini merak etmeye başlamak, aşkın ilk göstergesidir bana göre.
Galiba bazı kadınlar, tam da bu noktada kocalarının ceplerini karıştırmaya başlıyorlardı. Açık söylemek gerekirse ben de kendi mi güç tutuyordum doğrusu! Kocam, öylesine kapalı kutuydu ki!
Bir insan kalabalıklar arasında kendini saklamak istediğinde, görünürlüğün derinlerinde kaybolarak da yapabilir bunu. Hep orada durduğu halde, kimse farkına varmayabilir onun. Saklanmanın bir yolu da budur.
Günün birinde, aslında kocamı hiç tanımadığımı fark ettim.
Birini tanımak ne demektir?
Hem, en yakınlarımızı bile ne kadar tanıyabiliriz ki? Birdenbire bunlar üzerine düşünmeye başlamıştım. Belki kocamın huylarını öğrenmiştim ama, onu tanımıyordum. Aslında onun hakkında o kadar az şey biliyordum ki!
Lale sorup duruyordu, "Kocana âşık oldun mu?" diye.
Hayır, olmadım. Hiç de öyle bir niyetim yoktu.
"Ben âşık olmak için evlenmedim ki ," diyordum.
"Benim bildiğim, insanlar âşık olup evlenirler, evlendikten sonra âşık olmazlar!"
Gerçekten olacak şey değildi her şeyin bu denli kolay, uyumlu, güzel olması. Bülent, geçimli biriydi. Oturmuş bir kişiliği vardı. Ne istediğini, ne istemediğini iyi biliyordu.
Hiçbir sürprizi yoktu.