·
Puan vermedi
Gerçekten okunmayı hak eden bir modern klasik... Yazar, yaşadığı 19.yüzyıl İstanbul'unu ve dönemin insanlarını okuyucuya mükemmel yansıtıyor. Eser otobiyografik anlatı tekniğiyle kaleme alınmıştır. Bir deniz subayı olan Pierre Loti, gizli gizli buluştuğu Çerkez güzeli Aziyade’ye olan aşkı müslüman-doğu kültürünü daha yakından tanımasına ve Türk kimliğini benimsemesine sebep oluyor. İçine düştüğü bu dünyayı iyiden iyiye sevmeye başlıyor. Sıradan insanıyla, elitiyle, Müslüman, Musevi, Hıristiyan kültürüyle, kozmopolit Osmanlı toplumunun canlı bir örneğidir. Dönemin insanlarının özellikleri, yaşama şekilleri, değer ve adetleri çok güzel yansıtılmış. Okurken keyif aldığım bir eserdi. Başka bir milletten bir yazarın Türk insanının içine girerek ve onun kültürünü yaşama şeklini ve adetlerini bu kadar güzel aktarması benim hoşuma gitti. Herkesin okumasını tavsiye ederim. :)
Aziyade
AziyadePierre Loti · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2021749 okunma
Kitab-ı Mukadde’ in en kutsal bölümünde, İsrail halkı sık sık Kenan’ları Vaadedilmis Topraklar'dan atmaya, kutsal sembollerini yok etmeye ve onlarla hiçbir şekilde anlaşma yapmamaya teşvik edilmektedir.Musevi muhafazakarların küçük bir bölümü, Filistin'de uygulanan vahşeti haklı çıkarmak ve Orta Doğudaki barış sürecini kösteklemek için bu bölümleri kullanmaktadırlar. Ama neredeyse herkes bilir ki bu kavgaci eğilimli ayetler Musevilik inancinin tamamını yansıtamaz ve onları bu sekilde kullanmak kesinlikle adil değildir. Aynı şekilde , Hz. İsa da bir pasifist olarak gösterilir ama İncil'in müjdelerinde sık sık kavgacı ve saldırgan sözler söylediği bilinmektedir. Hatta İncilin bir yerinde, barışı değil, kılıcı getirmek için geldiğini vurgulamaktadır. Ama Hristiyan Sırplar, Sırbistan’da sekiz bin Müslüman'i katlederken, kimse bu ayetlerden söz etmedi. Kimse Hrıstiyanlık dinini tehlikeli ve şiddet eğilimli bir inanç sistemi olarak değerlendirmedi, çünkü çoğu kişi bu karmaşık ve geniş çaplı inanç sistemini, böyle bir suçlamanın doğru olmayacağını anlayacak kadar iyi tanımaktadır. Gerçek şu ki Batılı çoğu insan, İslamiyet'i adil bir şekilde yargılayacak veya bu konuları yapıcı bir şekilde tartışacak kadar derin bir anlayışa sahip değildir.
Reklam
İskenderiye
İmparator Hadrian İskenderiye'yi ziyaretinde arkadaşı Ser vianus'a inanç ve gizemlerin, filozofların, sır öğretmenlerinin, kahinlerin ve piskoposların oluşturduğu bu muhteşem girdapta, sanki her türden dışlamarın kaybolduğunu anlatmış ve şöyle yazmıştır: "Hristiyan olduğunu iddia eden piskoposlar, Serapis'e hürmet ederken görülebilir. Bir matematikçi, bir haruspeks ya da bir alpit olmayan Samiriyeli, Hristiyan ya da Musevi tek bir papaz yok. Patrik (Hristiyan) Mısır'a geldiğinde, herkesi mutlu etmek için hem İsa'ya hem de Serapis'e ibadet ediyor...
İster Hint, Mısır ya da Yunan uygarlıklarını düşünelim, ister Musevi, Hiristiyan ve İslam dinlerini, kendimizi ataerkil dünyanın tam ortasında buluveririz.
Bu genel çerçeve dışında diğer bazı maddelerde gerek etnik gruplar, gerek dini azınlıklar ve gerekse de İran’ın resmi mezhebi olan Caferilik dışındaki İslam mezheplerinin sahip oldukları haklar belirtilmiştir. Aşağıda ilgili maddeler yer almaktadır: Madde 12: İran’ın resmi dini İslam ve resmi mezhebi On iki İmam Caferiliğidir. Bu madde hiçbir
Birbirinden tamamen ayrı bu iki hareketi, yani dînî siyonizm ile siyasî siyonizm hareketini karıştırmamak gerekir. Dînî siyonizm çoğunlukla Musevî mistikler tarafından öğretilegelmiştir ve Yahudiliğin o Mesihçi büyük beklentisine sıkı sıkıya bağlıdır.
Sayfa 11
Reklam
Sabetay Zvi diye biri çıkıyor İzmir ve havalisinde, her yerde, hatta Doğu Avrupa’da dahi beklenen Musevi mesihi olduğu, halkı selâmete götüreceği, mukaddes devleti kurduracağı iddiasını yayıyor. Hahamlar şikâyet ediyorlar: “Zındığın biri çıktı, milleti ifsad ediyor” diyorlar. Madem onlar öyle diyor, o zaman o adam yakalanır, cezası da verilir. Ahaliyi ifsad edenin cezası idamdır. Âdeta Kudüs’teki Roma konsülü Pontus Pilatus ve Senhedrin ve hahamların arasındaki olay tekrarlanıyor. Demek ki millet teşkilâtı budur. Sen onun içinde tebaa olmanın gereklerini yerine getirirsin, vergilerini verirsin ve devlete o yolla bağlısındır, onun içinde doğup yaşarsın, dinden dine geçilmez –İslâmiyet hariç.
Allah, size İslâm ile şeref ve izzet bahşetmedi mi?
Abdullah b. Hanzale (r.anh) anlatıyor: Ordu içinde, bizler Selmân-ı Fârisî (r.anh) ile birlikteydik. İçimizden biri, Meryem Suresi'ni okuyunca, oradaki bir Musevi, Hz. Meryem'e ve Hz. İsa'ya hakaret etti. Biz de Musevi'yi, ağzı yüzü kan içinde alıncaya kadar dövdük. Musevi, bizi hemen Selmân'a şikâyet etti. Bir Musevi, daha önce hiç böyle şikâyette bulunmuş değildi. Zulme maruz kalan kişi, doğruca gelip Selmân'a müracaat ederdi. Selman bize geldi: "Bu adamı niçin dövdünüz?" dedi. Biz de: 'Meryem Sûresi'ni okuyorduk; bu adam da Meryem'e ve Meryem'in oğluna küfür etti." dedik. Selmân: "Peki, sizler niçin bu âyetleri okuyup onlara dinlettiriyorsunuz ki? Allah'ın şu kavl-i celilini duymadınız mı: "Onların, Allah'tan başka yalvardıkları tanrılarına hakaret etmeyin ki, onlar da cahillik ederek hadlerini aşıp Allah'a hakaret etmesinler!" (En'âm, 6/ 108) dedi ve ekledi: “Ey Araplar! Sizler, dinî bakımdan insanların en kötü durumda olanları değil miydiniz? Kötülüklerin en çok işlendiği yer, sizin memleketiniz değil miydi? İnsanlar içinde, en çirkin hayat yaşayan sizler değil miydiniz? İşte; böyle fena bir durumda iken, Allah, size İslâm ile şeref ve izzet bahşetmedi mi? Bütün bunlardan sonra, şimdi, İslâm adına insanları ezmek mi istiyorsunuz? Vallahi, ya bu duruşunuzdan vazgeçersiniz ya da Allah, size verdiklerini sizin elinizden geri alır ve sizden başkalarına verir!"
Sayfa 444Kitabı okudu
Yahudilik ve Mesih inancı
Arzu Mevud'a duyulan bu özlem onunla ilintili olarak gelişen Mesih inancını da besler. İbranice "mübarek, takdis edilmiş, yağ sürülmüş anlamındaki Meşiha kelimesinden türeyen "Mesih Kavramı" ve anlamlandırdığı ülkü, Yahudi kültür mozaiğinin temel taşlarından biri haline gelir. Fakat inancın çıkış noktası konusunda farklı rivayetler bulunmaktadır. Mesih kültürünün Musevi fikriyatının son zamanlarında ortaya çıktığını öne süren birçok araştırmacı, Yahudilerin bu inancı; Babil'deki sürgün yıllarında, İran mitolojisinden aldıkları kanısındadırlar. Oysa bu kavram Babil sürgününden çok önceleri Musevilikte var olduğu, dolayısıyla direkt olarak İran mitolojisinden kaynaklanmayacağı aşikardır. Yahudilikte zaten var olan bu inancın sürgün yıllarında daha da gelişip umut kaynağı haline geldiği görüşü daha gerçekçi görünmektedir.
Sayfa 144 - Yeni Şafak
Ege Bölgesi Sanayi Odası Meclis Üyesi ve Susitaş A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Cihangir Hür, İsrail'e ya- pılan ihracatın Musevi geleneklerine göre kontrol edildiği- ni söyledi. Bu kontroller sırasında boya ve tekstil sana- yinde kullanılan ve insan sağlığına zararlı sentetik asit kul- lanıldığının belirlendiğini söyleyen Hür, şöyle konuştu: "Bir haham gelip işletmemizin helâl üretim yapıp yap- madığını kontrol ediyor ve bir koşer sertifikası veriyor. Bu sertifika uygunsa ihracatımız devam ediyor. Haham, incelemeleri sonucunda her şeyi iyi ve uygun buldu ancak bir tek asetik asitlerde menşe sorunu çıktı. Haham «Bu asetik asiti nerden aldınız>> diye bize sordu. Biz aldığımız ithalatçıya gittik o ithalatçı bizi bir başka ithalatçıya, o diğerine yolladı. Söylemiyorlar ama zorla şerle menşeine ulaştık ve Türkiye'nin bir felaketle karşı karşıya olduğunu belirledik."
Reklam
Türkiye'de zengin muhafazakar kesim tesettür giyimde marka olarak - farkında olmadan- Musevi tasarımcıların markalarını kullanıyorlar... Şansal
Bugün elimizde bulunan Barnabas İncili'nin, uzun yüzyıllar içinde birtakım müdahalelere maruz kalmış olsa da, Musevi-İsevî geleneğin temel unsurlarını muhafaza eden özelliğiyle otantik olduğunu söylemek dürüstlüğün gereğidir. Bu İncil'in en önemli özelliği Hz. İsa (a.s)'ın tanrı veya tanrının oğlu değil, Allah Teala'nın İsrailoğulları'na gönderdiği bir peygamber olduğunu tasdik etmesi, Hz. İbrahim (a.s)'ın kurban etmek istediği oğlunun -Yahudiler'in iddia ettiği gibi Hz. İshak (a.s) değil- Hz. İsmail (a.s) olduğunu belirtmesi, Hz. İsa (a.s)'ın çarmıha gerilmediğini açıkça zikretmesi ve Efendimiz (s.a.v)'in geleceğini müjdelemesidir.
Atbash Şifresi
Atbash Şifresi gerçekten Sophie'nin kriptoloji eğitiminin bir parçası olmuştu. MÖ 500 tarihine kadar giden şifreleme yöntemi, artık sınıflarda yer değiştirmeli temel döngü düzenine örnek olarak kullanılıyordu. Musevi kriptogramının sık rastlanan bir biçimi olan Atbash Şifresi, yirmi iki harfli İbrani alfabesine dayanan basit bir yer değiştirme şifresiydi. İlk harf son harfle, ikinci harf sondan ikinci harfle yer değiştiriyor ve böylece sürüp gidiyordu.
Sayfa 335 - Altın Kitaplar Yayınevi, 10. Basım / Şubat 2004Kitabı okudu
Mustafa Kemal Paşa, "New York Herald" muhabirine 4 Mayıs 1924'te sadece Fener Patrikhanesi'nin değil, Ermeni Patrikhanesi ve Musevi Hahamhanesi'nin de ortadan kalkması ile ilgili şunları söylemektedir: "Hilafet ile beraber Türkiye'de mevcut olan Ortodoks ve Ermeni kiliseleri Patrikhaneleri ile Musevi
Terörizm kavramı, literatürde, Filistin'deki Zeloteslere ya da bilinen ismiyle Sicarilere kadar uzanmaktadır. Musevi din adamları tarafından kurulan Sicarilerin, Sica denilen küçük bir kılıçla düşmanlarına saldırmaları, bilinen terör eylemlerinin ilk taktiklerini oluşturmaktaydı. Sicarilerin gerçekleştirdikleri terör eylemleri, Roma'da büyük bir korku uyandırmıştır. Romalılar tarafından yakalanan Sicariler işkenceye maruz kalmışlardır. Roma kuvvetleri tarafından MS 70 yılında Masada Kalesi'nde kuşatılan Sicariler, kurtulamayacaklarını anlayınca toplu şekilde intihar etmişlerdir.2
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.