"Viyana hayatın tadının çıkarıldığı bir kentti, yaşamın yontulmamış hammaddesine sanat ve aşk, incelik ve zarafet ve kibarlık katan şey kültürden başka ne olabilirdi ki? Bu kentin insanları yeme içme konusunda ağzının tadını bilirdi, kaliteli şaraplara, taze ve keskin biralara, hamur tatlıları ve pastalara çok meraklıydılar. Müzik yapmak, dans etmek, tiyatro yapmak, sohbet etmek, kibar ve saygılı davranmak gibi konulara bu kentte özel bir sanat biçimi gibi özen gösterilirdi. Bireylerin yaşamında olduğu gibi toplum yaşamında da askerlik, siyaset ve ticaretle ilgili konular pek öne çıkmıyordu…başbakan ya da ülkenin en zengin soylusu Viyana sokaklarından geçerken kimse dönüp ona bakmaz ama bir saray tiyatrosu oyuncusunu ya da bir opera sanatçısını bütün satıcı ve faytoncular hemen tanırdı. Çocukken onlardan birinin (onların resimlerini ve imzalarını herkes toplardı) yanımızdan geçtiğini görünce, bundan gururla söz ederdik; onlara duyulan bu taparcasına hayranlık, çevresindekileri de kapsayacak kadar ileri gitmişti".
"Hayat, ölüm, aşk, merhamet ve özlem... müzikle duyulabilir. Çünkü müzik sayesinde, bilinç sahibi olduğumuzdan beri ve tarihimiz boyunca elde etmek için mücadele verdiğimiz hürriyetin en yüksek derecesine ulaşma imkanı verilmiştir bize."
Aşktan, estetikten, ahenkten yana
Şiir, resim, müzik imrensin sana
Camiler, sebiller gelsin lisana
Hayırlar, sevaplar seni okusun.
Bedenin coğrafya, tarihtir dünün
Ayrı ayrı sayfa saatin, günün
Dört kapısı açık dursun gönlünün
Âlimler, erbablar seni okusun.
Nefret boşta kalsın, aşk ile dol da
Işık, kılavuz ol gittiğin yolda
Kurandan feyz alan bir mektup ol da
Yazdığın kitaplar seni okusun.
Yani Einstein'in sadece teorik fizik tutkusundan söz etmek, onu eksik anlamak ve anlatmak demektir. Tutkularını bir sıraya koymak gerekirse; ilki doğayı ve evreni anlamak için altlarında yatan gerçeğe ulaşma arzusuyla tutunduğu teorik fizik, ikincisi müzik ve üçüncüsünün de güzel kadınlar olduğunu söyleyebiliriz.
Eğer aşık olup olmadığınız konusunda kafanız net değilse tek bir şeyden emin olabilirsiniz. Aşık değilsiniz. Çünkü aşk sorgulatmaz. Sadece çarpar. Öyle bir çarpar ki seni yere serer. Sende yere serilmişken sana çarpan şeye değil de an hissettiğin mutluluğa odaklanırsın. Serildiğin yerden gökyüzüne anlamsız bir gülümseme ile bakarsın. Bir anda beyninin arka planında, sürekli bir müzik çalmaya başlar. İşte o an anlarsın ki, gerçek hayatın en büyük eksikliği bu müziktir.
Eğer aşık olup olmadığınız konusunda kafanız net değilse tek bir şeyden emin olabilirsiniz. Aşık değilsiniz. Çünkü aşk sorgulatmaz. Sadece çarpar. Öyle bir çarpar ki seni yere serer. Sen de yere serilmişken sana çarpan şeye değil de o an hissettiğin mutluluğa odaklanırsın. Serildiğin yerden gökyüzüne anlamsız bir gülümseme ile bakarsın. Bir anda beyninin arka planında, sürekli bir müzik çalmaya başlar. İşte o an anlarsın ki, gerçek hayatın en büyük eksikliği bu müziktir.
Orada, yurdumda, bir adamın beni düşündüğünü bildiğim de,
Ansızın çocukluğurnun topraklarına yakın hissediyorum kendimi.
Denizler ötesi'yim ben ozanın ve ozan benim denizler ötem.
Sevda sözcükleri gidip geliyor kıyılarımız arasında Yaşamlarıınız arasında bir müzik ..
Müzik dinlerken artık duyduğu notalar değildi; notaların arasındaki sessizliklerdi. Kitap okurken, dikkatini yalnızca virgüllere ve noktalı virgüllere veriyordu. Noktaya bir sonraki cümleyi başlatan büyük harf arasındaki boşluklara odaklanıyordu. Bir odada, sessizliklerin toplandığı yerlere bakıyordu; perdelerin kıvrımlarına, gümüş kapların derinliklerine. İnsanlar onunla konuştuğunda, söylediklerini giderek daha az duyar oldu; daha çok söylemedikleri üzerinde odaklandı.