Lise hayatımda okuduğum, çok sevdiğim, benim için özel bir yeri olan kitap. Yıllardır kitaplığımda öylece duruyordu ve çoğu şeyi unuttuğum için şans vermek istedim iyi ki yapmışım. Bir çırpıda bitti, güzel bir nostaljiydi.
Seneler önceden kitaplığımda kalan bu kitabı bir çırpıda okudum aslında. Agatha Christie zaten polisiye romanlarıyla herkesin bildiği bir yazar. İşlenen olay da ilgi çekici, sonu da şaşırtıcıydı gerçekten. Ara ara cinsiyetçilik? Görsem de bu türü her zamanki gibi merakla ve zevk alarak okudum.
Ölüm OyunuAgatha Christie · Altın Kitaplar · 20201,646 okunma
Ahmet Ümit kitaplarını zaten çok seviyorum, sonuna kadar merak uyandıran, elimden bırakmak istemediğim, ilginç konusu ve değindiği sosyal meseleleriyle çok güzel bir kitaptı
Bir sahaftan yıllar önce konusunu ilginç bularak aldığım kitap. Yıllar geçip de içeriğini unuttuğum için yeniden okumak istedim.
Öncelikle kitabın şamanlığa değinerek, Kutadgu Bilig üzerinden biraz mistik bir havada yazılması hoşuma gitti. Değindiği konular, sosyal mesajlar da yerinde ve güzeldi. Katıldığım çok yer oldu. Karakterler gerçekçiydi, sahaf Semahat ve Umay nine çok tatlı karakterlerdi.
Ama hoşuma gitmeyen, aklıma yatmayan, havada kalan kısımlar da bir o kadar mevcut oldu bende. Öncelikle yazarın araya girmesi; benim açımdan dikkat dağıtıcı ve gereksizdi. Bahsetmeden edemeyeceğim, özellikle en sıcak İstanbul günleri tasviri beni sıktı biraz. Kitapta tekrar fazlaydı. Polisiye türünde eser tüketmeyi çok sevsem de bu konu -yani Defne’nin kaybı- başta ilgi çekici ilerleyip sonra havada kaldı. Umay Nine’nin belli ki önsezi yetenekleri var, bıçağı bulabildi, enerjileri hissetti, yunus ve Defne bağlantısını da hissetti doğal olarak. Ama sadece Ümit komiseri bekledi. Defne dışarı çıktığında kendini sadece Ümit’e gösterdi, can güvenliğinden endişe ederek gezemiyordu ama Ümit’i buluyordu, ayrıca karakola veya ninesine gitmiyordu.
Aslında akış olarak karakter gelişimleri -Ümit ve Semahat’in- güzel işlendi bence, ama tüm bu olaylar, yani Defne ve Umay Ninenin çabaları onların hayatlarına dokunmak için miydi? Yoksa başka bir şey mi? Belki de bu kısmı ben anlayamadım. Belki de başta çok polisiye odaklı yaklaştım. Sonuç olarak akıcı bir kitap, büyük beklentilere girmeden, keyif alarak okunabilirdi bence.
Pek çok güzel, lezzetli, sevecen gelenekleri olan kültürümüzün en zayıf tarafı, ‘çok büyük ve derin bir erkek sorunu’ olduğunu görmezden gelmesidir. Bu yüzden bizim kültürümüzde, sadece ‘kadın olmak’ çok zor ve karmaşık bir işe dönüştürülmüştür.