Kitabın içerisinde on iki tane öykü var . Bu on iki öykünün kahramanlarını çocuklar, kadınlar ve ihtiyar kadınlar oluşturuyor. Öykülerin konusu genellikle yoksulluk, kimsesizlik, tükenmişlik, özlem, hayatla tek başına mücadele gibi etkileyici konular. Aslında sizler böyle okuduğunuzda sıradan gelebilir lakin her bir öykünün her bir cümlesi insanın kalbine dokunuyor. Biraz duygusal bir insansanız birçok öyküde gözyaşı dökme ihtimalinizin çok yüksek olduğunu söyleyebilirim. Okuduğunuz zamanda ki ruh halinize de bağlı olarak bu kitap tam olarak insanı yasa boğuyor diyebilirim. Kalbinizi bir mengene içerisinde sıkılıyormuş gibi hissedebilirsiniz. Huzursuzluğun doruk noktasını yaşayabilirsiniz.
İçerisinde en sevdiğim ve şiddetle tavsiye ettiğim ilk öykü Haraç. Yedi sekiz yaşlarında bir konağa karın tokluğuna çalışması için hizmetçi olarak verilen bir çocuğun yaşamını konu alıyor. İnsanın kendini değerli hissetmeden, en basit mutlulukları bile hiç tatmamadan, kendini bildiğinden beri sömürülen ve tükenmişliğin zirvesini yaşamasının nasıl bir şey olduğunu okurken iliklerinize kadar hissedeceksiniz.
Bu kitap daha çok okunmalı ve okutulmalı. Kitabın dili insanın kalbine işliyor. Kalbinize işleyen kelimeler gözlerinizi dolduruyor. Şiddetle tavsiye ediyorum ve en güzel alıntımla sizlere keyifli okumalar diliyorum.
“Ben çocukken (ne zaman çocuk olmuştum!) görünmeyen adam olup pasta yemek isterdim. Ne kıtmış tutkularım.
Gidiyor musunuz?
Güle güle.
Kapıyı iyice kapayın.
Sizden üşüdüm.”