SIFIRDAN GERİYE SAYMAK
"Senden ne haber? Model kızla muhabbet nasıl gidiyor?" "İlgisizliğimden yakınıyordu. Ona, `Şu anda ölmek üzere olduğumu farzet ve bana öyle güzel bir söz söyle ki cennete gittiğimde onu hatırlayıp gülümseyeyim' dedim." "O ne dedi?" "Imm... Bodrum açıklarındaydık. Kaşlarını çatıp ağlayarak. `Geber!' diye haykırdı ve beni denize ittikten sonra tekneyi kaçırdı" "Vaaay, helal olsun kıza!" "Hıh... O tırtıl önce kelebeğe, sonra canavara dönüştü!" "Hayat bu dostum. Dün boynuna sarılan, bugün boğazına sarılır."
ŞEFİKA: Nasıl seviyorsun. Muhabbet sana ne türlü haller getiriyor? Söyle! Söyle, bakayım! ATA: Ne türlü haller mi getiriyor? Zamanı zamanına benzemez... Gün olur, yanıma gelsen âzamin her biri ayrı ayn yanmaya başlar. Sanki vücuduma alevden bir gömlek giydirirler, Yanımdan gitsen canım vücudumdan çekilir. Çekildiğini her zerrem ayrı ayn hisseder. Her tarafıma hafif bir titremek gelir. Gönlüm yerinden kopacak da arkandan koşacak gibi olur. Gün olur, zihnimde, yoluna ölüp de seni başı ucumdan ağlar görmekten büyük bir devlet bulama. Sonra ağlayacağını düşünürüm, sana acıdığımdan kendime de acımaya başlarım. Dünyada ne kadar güzel şey görsem, elbette, senin bir yerine benzetirim. Sonra gördüğüm şeyin her tarafında bir kusur bulurum. O da gözümden düşer, yine yalnız sen kalırsın. Uykuya seni rüyada görmek ümidiyle yatarım. Uykudan hayalini kaybetmek korkusuyle kalkarım. Her halim tarif olunmaz ki, nasıl söyleyeyim.
Reklam
"Kapalı kapı yoktur yanlış anahtar vardır." Mevlana
Mevlânâ, Hak âşıklarının ilâhî muhabbet bağı içinde yaşadıkları müstesnâ hâli ne güzel anlatır: “Hak âşıkları, ilâhî muhabbet deryâsının balıklarıdır. Onlar vuslat suyuna kanmazlar, bu sebeple balıktan başka herkes suya kandı, nasibi olmaya­nın da günü uzadıkça uzadı.” (Mesnevî, 17. beyt)
"ALLAH İLE YAŞAMAK"
"En güzel hayat Allah ile yaşanan hayattır" eğer onun ile nasıl yaşanır? denirse şöyle derim; • emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınarak ve sınırlarını gözeterek. • takdir ettiğine razı gelerek. • uzlet halinde güzel ahlak sahibi olarak. • Allah'a çokça zikrederek. • kalbin kendisine takdir edilene itiraz etmemesiyle. yok Olursa elini açar sesini kısar ve ondan istersin o sana Verdi verdi Eğer vermeyip seni mahrum ederse Men etmesinden ötürü bile ondan razı olursun bilirsin, onun vermemesi cimrilikten değildir senin içindir. -- istemeyi kesme! Çünkü isteyerek ibadet ediyorsun Ne zaman Buna devam edersen senin muhabbetiyle ve samimi tevekkülle rızıklandırır. muhabbet de seni maksada yönlendirir seni sevmesini sağlar Böylece sıddıkların hayatını yaşarsın. Hayat böyle Olmazsa onda hayır yoktur.
Sayfa 24 - Minber yayınlarıKitabı okudu
KISSADAN HİSSE...
Adam arkadaşı ile konuşuyormuş: "Evlenmiyor musun?" "Şartlarım tutarsa olur..." " Ne istiyorsun ki?" " Güzel olsun, akıllı olsun, dindar olsun, zengin olsun, kültürlü olsun, şefkatli olsun, ciddi olsun, itaatli olsun, bir de espirili olsun..." "Ama abi!" demiş öteki, "Birden fazla evlilik yasak artık!" ...
Sayfa 150Kitabı okudu
Kazan Töreni
—    Maksat yemek değil, muhabbet... —    Elbetteee... Ciğerden almıyorsunuz... —    Bendeniz dolmaya bayılırım da... Güzel de yapmışlar. —    Burası ne fabrikası beyefendi? — Vallahi iyice bilemiyorum ama, galiba... makinelere filân bakılırsa, bir makine fabrikası olacak. —    Maşallah çok büyük bir fabrika... —    Efendim, ne de olsa medeniyet ilerliyor tabii... Tavsiye ederim, uskumru dolmaları pek güzel...
TEKİN YAYINEVİKitabı okudu
Reklam
Alıntıya Gel-Okuyu(Yol)Cu!
Bir kadına duyulan sevgi, bedensel bir arzu bile ona tanrısal bir hikmet yüklenmeden, doğanın bütün şöleni o be­dene yansıtılmadan, sevgi bir mucizeye dönüştürülmeden söylenemez. Söylenirse bu, sevgiliye, ona duyulan aşka, in­sanın büyüklüğüne yapılabilecek bir aşağılama, bir haksızlık, sözcüğün hakiki ve mecazi anlamıyla bir günahtır. Çünkü bu sevgi, gider varlığını bir büyük varoluştan alır. Bu sevgi ne kadar büyük olursa, insan üzerinden tanrıya/doğaya o ka­dar büyük sevgi gösterilmiş olacaktır: "Kim güzele candan aşık olurdu/ Allah'ın sevgisi kula düşmeden. " Kula düşen sevgi böyle bir yüceden geliyorsa, sevgiliye söylenecek söz, sevenin de sevilenin de yaratıcısına yakışır olmalıdır: "Cemali güneştir dil­leri ayet/ Kaşları Zülfikar gözleri Tevrat/ Zülüfleri Zebur İncil'dir kamet/ Muhabbet gönlümü Kuran'a çekti. " Aşığımız bir aşkın esrarına ermiştir yine. Dil, doğadan ve eski büyük aşklardan alacaktır anlatım gücünü: "Bazı güneşteyim bazı yeldeyim/ Bazı yağmurdayım bazı seldeyim/ Bir Leyla peşinde ıssız çöldeyim/ Bir garip Mecnun'a yoldaş gibiyim. " İmgesel dolayımını bu kadar kutsaldan, doğanın büyüklüğünden alan bir aşkın bitişi de başlangıcındaki coşkusuna yakışır bir acıyla dile gelecektir: "Yüce bir dağ idim dümdüz eyledin/ Ayaklar altında bir toz eyledin/ Akan pınar idim susuz eyledin/ Güzel baharımı kara çevirdin// Ben isminden başka lisan bilmezdim/ Kemalinden başka sultan bilmez­ dim/ Gül yüzünden başka Rahman bilmezdim/ Yaktın bu gönlümü nara çevirdin. "
Sabahın erken saatinde, Hilâl-i Ahmer’in hademelerinden Halis gelmiş, İstanbul’un gece yarısından sonra saat ikide askerî işgal altına alındığını söylemiş. Hilâl-i Ahmer’i otuz kişilik bir askerî müfreze işgal etmiş. Türk veya Ermeni tercüman olmadığından, sadece İngilizce konuşmuşlar. Telefonlar koparılmış, kâğıtlar paramparça edilmiş, uyuyan hademelerin başına tabanca dayayarak Dr. Adnan’ın nerede olduğunu sormuşlar. Dolaplar, hatta kâğıt sepetleri bile aranmış. Dr. Adnan’ın orada olmadığını öğrenince, evini sormuşlar. Bunların birer işaretle sorulduğunu zannediyorum. Yalnız, içlerinden biri birkaç kelime Türkçe biliyormuş. Nihayet, Balkan göçmenlerinden Hamid adlı ve Dr. Adnan’ın himaye ettiği öksüz oğlanı yakalayarak sorguya çekmişler. O da bilmediğini söyleyince, askerler çocuğu dipçikle dövmeye başlamışlar. Çocuk, Hilâl-i Ahmer’den ayrıldığı zaman, yüzü kan içindeymiş. Bununla beraber, hademe Halis’e ne yapsalar evi haber vermeyeceğini ve Halis’in gidip ablama bunu haber vermesini rica etmiş. Bu, güzel muhabbet nişanesi Dr. Adnan’ı ağlatmaya başladı. Benim gözümden bir tek yaş akmadı. Çünkü, daha iyi günlere kavuşmadan önce, bir damla gözyaşı dökmemeye karar vermiştim.
Adnan, tehlikeden ziyade, verdiği sözde durmamış olmaktan üzgündü. Bundan başka da, Adnan’ın fikrince, şayet Türk mebusları İngilizler tarafından esir alınırsa, Garp efkâr-ı umûmiyyesi bizim tarafımıza dönecekti. Benim tuttuğum yol, tehlikeli olduğu kadar şüpheli idi de. Bütün bunlara rağmen, gece gayet sakin uyudum. Uyandığım zaman, Nigâr’la Dr.
Muhabbet edelim mi? Edelim. Ne hakkında?.. Oibe sakalını kaşıyarak düşündü taşındı ve birden aklına yeni bir fikir gelmiş gibi memnun konuştu: Saçmalarız! Uff, bayılırım buna ne güzel! diye haykırdı Kahraman. Ve bir saat boyunca saçmasapan şeylerden konuştular.
669 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.