Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Kösenin Sakalı...
Vaktin birinde, Anadolu'nun bir yerinde bir bey yaşarmış... Geniş tarlaları, sürü sürü koyunları varmış. Ekilir biçilir, sağılır süzülürmüş ama yetmezmiş... Doğrusu, yanında çalışanlar iyi değillermiş... Dalıp kırpan, çalıp çırpan olursa, bereket mi olur orda… Bey, bakmış ki böyle gitmeyecek... Adamlarını çekip çevirecek, işini alıp
KIRILMA GÜNLERİ 1.GÜN
Hani içinden bir şey gider ya o bir şeyin açılı mı şudur içinden sen gidersin dostlar gider hayallerin gider insanlığın gider hayat denen uzun yolunun kandilini yakarsın puştluğun da ki ufuk çizgindir ne o beklediğin büyük gün gelir nede gelse bile orada sen dahil olmazsın türkü gibisin sen ruhum dağlara koşmak istersin denize tutulmuşsun sen
Reklam
Ahh Rebeka ah!..
Mois ölüm döşeğinde yatıyormuş. Rebeka başında sessiz sessiz gözyaşı döküyormuş. “Ahh Rebeka ah” demiş Mois… “Hatırlıyor musun, yolda yürürken otomobil çarpmıştı, her yanım kırılmıştı, yine böyle bir hastane odasında ecelle pençeleşiyordum, başucumda sadece sen vardın.” Tatlı tatlı saçını okşamış Mois'in Rebeka. “Nasıl hatırlamam
Metin Baba ve Ragıp
Aralık ayının sonlarına doğru soğuk bir İstanbul sabahından merhaba diyor havada süzülen martılar.Kadıköy’ün rıhtım bölgesinde ufak bir kayığım var,çok uzun zamandır İstanbul’da yaşadım,aslen Aydından göçmüşüz,milyonlarca istanbullunun hikayesidir aslında burada anlatılan.Üç erkek evlat bir sürü torun sahibi oldum ekmeğimi balıkçılıkla
KIRLANGIÇIN ÖYKÜSÜ - CAN DÜNDAR
Fırtınadan sırılsıklam bir geceye uyuyup, ışıl ışıl bir bahar güneşine uyanınca insan, uzun sürmüş bir kış uykusunun mahmurluğundan silkinmişcesine diriliyor ruhu… Yorgun bir yılın sonunda, denizin tuzlu dudaklarından öpmeye koştuğum bir sahil kasabasında, elektronik posta kutuma düştü "kırlangıcın öyküsü"… Öyle güzel, öyle yalındı