Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Hiç de sürpriz olmayacak bir şekilde, uzun yıllar bilim insanları apendiksin aslında bir işe yaramadığını düşünmüşlerdir. Onlara göre bu yapı, bizim eski atalarımızdan bize kalan bir mirastır. Belki atalarımızda bir işe yarıyordu ama bu küçük solucanın modern insan için bir önemi yoktu. Zaten bilim tarihine baktığınızda, anlayamadığı meseleleri açıklamakta zorlanan bilim insanlarının, topu evrimsel sürece atmaları çok geçerli bir taktik olmuştur hep. Söz konusu binlerce yıllık bir mevzu olduğunda meseleyi yorumlamak, nedense daha kolay bir hal almaktadır. Bu mantıkla bizde herhangi bir işe yaramayan bir parça tabii ki de atalarımızın aktif kullandığı bir yapı olabilirdi. Söz konusu binlerce yıl olunca neden olmasın ki zaten. Günümüzde bile olayın hâlâ böyle olduğunu düşünen insanlar olsa da aslında apendiks düşünüldüğü gibi işe yaramayan bir yapı değildir. Apendiksin hem fetüste hem de yetişkin bireyde önemli rolleri bulunmaktadır. Anne karnındaki gelişimin 11. haftasında insan fetüsünde apendiks bölgesinde bazı endokrin hücrelerin bulunduğu saptanmıştır. Bu hücrelerin ürettiği hor- monların, vücudun iç düzenindeki dengeyi sağlamada önemli rol oynadığı gösterilmiştir. Ayrıca bu yapının lenf sistemiyle iyi bir iletişim içinde olduğunu gösteren çalışmalar da bulunmaktadır. Bazı beyaz kan hücrelerinin bu bölgede olgunlaştığı düşünülmektedir. Özetle, apendiks bağışıklık sistemiyle oldukça yakın bir ilişki içerisindedir.
Ne garip değil mi?
Ne beraber varken biz olabiliyoruz ne de ayrıyken yalnız kalabiliyoruz. Birbirimize geç kalmamak için hep kendimizi erteliyoruz. İkimizden bir "biz" yaratabilmek adına kendimizi eksiltip "biz"e bizler ekliyoruz. Sonra "Neden hep bir şeyler yarım?" diye birbirimize soruyoruz. Aşkın her türlü uçurumundan düşüyoruz, ayağa kalkıyoruz, yol almaya devam ediyoruz. Ediyoruz da bir tek birbirimizde açtığımız yaraları saramıyoruz. Her yeni yaraya eski bir acı sürüyoruz.
Reklam
SANAT ADAMI ATSIZ RUHLARA İŞLEYEN ŞİİR. Atsız'ın sanat hayatı şiirle başlar. Biz de onun şiiriyle başlayalım.
Kampanya: Atsız Affedilmelidir! Atsız'ın hapse atılmasıyla ilgili ilk protesto bir Alman bilim adamından gelmiştir: Dr. Heinrich Georg Baum. 20 Kasım 1973'te Bon'daki Türkiye Büyükelçisi Vahit Halefoğlu'na yazdığı bir dilekçede olayı protesto ettiğini ifade ediyor, Cumhurbaşkanı'na da bir dilekçe yazdığını belirtiyor ve
12 Eylül'den bu yana kalın çizgilerle çizilmiş sınırların da kısa bir süre için silindiği andı Gezi. Yıllardır ayrı kompartımanlarda seyahat eden, birbirini yalnızca medyadaki görüntülerinden tanıyan insanların karşılaştığı an. Şehrin eski ve yeni sakinlerinin, orta sınıftan gençlerle işçi mahallelerinden gelenlerin, özel sitelerde büyümüş olanlarla mimli mahallelere hapsedilmiş olanların birbirini gördüğü an. Takma bacağıyla yürüyen bir "Güneydoğu gazisi"nin, ona düşmanı olarak belletilen Kürtlerle karşılaştığı an. Hayatına karışılmasını istemeyen özgürlükçü gencin, bu muamelenin bazı insanlara, üstelik cumhuriyetin başından bu yana çok daha ağır bir biçimde yapıldığını farkettiği an. Devlet şiddetiyle yeni tanışanların, bu şiddete çok daha önce, çok daha ağır biçimde maruz kalanlarla karşılaştığı an. Üzerinde mücadele edilen parkın bir zamanlar Ermeni mezarlığı olduğunun öğrenildiği an. Polis kurşunlarının neden hep Alevi gençlere isabet ettiği sorusunun sorulduğu an. Cumhuriyetin elden gittiğini düşünenlerin, o cumhuriyetin suçlu bir cumhuriyet olduğunu farkettiği an. Belki boğucu, yine de korunaklı evlerinden gelenlerin, Gezi'nin evsizleriyle, sokak çocuklarıyla karşılaştığı an. Gezi'nin en öfkeli, en küfürbaz, en delikanlı gruplarının feminist kadınlarla, LGBT'lerle karşılaştığı an. İmkânların dünyasıyla yokluğunki, neşeyle öfke arasında yeniden temas kurabileceği umudunun yeşerdiği an. İkili karşıtlıklar üzerine kurulu iktidar aksının yerini, çoğul bir dayanışma ağına, gerilime dayanıklı bir politik zemine bıraktığı an.
Sayfa 103 - Fatih Harbiye, Son DurakKitabı okudu
Atsız Uyarılarına Devam Ediyor: Soruşturmaya ve hakkında dava açılmasına rağmen Atsız uyarılarına devam eder. 19 Ağustos'ta yazdığı yazı Ötüken'in Eylül sayısında çıkar: "Bağımsız Kürt Devleti Propagandası". 8-29 Mart 1967 tarihlerinde Yeni Gazete'de tefrika edilen "Barzani'nin Karargâhında” başlıklı yazı
Reklam
Alparslan Türkeş Yurda Dönüyor: 13 Kasım tasfiyesiyle yurt dışına sürgün edilen Türkeş ve arkadaşlarına dönüş izni çıkmıştı. Türkeş Avrupa'da arkadaşlarıyla, nasıl hareket edeceklerine dair bazı görüşmeler yaptıktan sonra Üsküp ve Selanik üzerinden Türkiye'ye döndü. Numan Esin'le birlikte Kapıkule'den giriş yaptı. Tarih 22
gökfiziği üzerine
Yemekleri hep birlikte yaptık ve çadırlarda yattık. Sonra şehrin ışıklarından çok uzaklarda olduğumuzdan, bütün çocukları bir gece vakti uyandırıp ellerine sıcak çikolata verdikten sonra dışarı çıkararak yıldızları seyrettirdik. Takımyıldızları ve gezegenleri tespit ettik, Samanyolu'nu bütün ihtişamıyla gördüler. Gökfiziği çalıştığımdan ya da okuttuğumdan değil -hatta ben o sıralar evrendeki en küçük parçacıklardan bazılarını tespit edecek deneyler tasarlıyordum- ama gökbilim beni hep büyülemiştir. Aslına bakarsanız, dünyayı arşınlayan hemen hemen her fizikçinin bir gökbilim sevdası vardır. Tanıdığım pek çok fizikçi lisedeyken kendi teleskoplarını yapmışlardı. Çok eski dostum ve MIT'de de çalışma arkadaşım olan George Clark lisedeyken bir teleskop için 15 santimlik bir ayna kesip cilalamıştı. Fizikçiler gökbilimi neden o kadar çok severler? Bir kere, fizikteki pek çok gelişme örneğin, yörüngesel hareket kuramları- gökbilimle ilgili sorulardan, gözlemlerden ve kuramlardan ortaya çıkmıştır. Fakat aynı zamanda, gökbilim gece göğüne koca harflerle nakşedilmiş fiziktir: tutulmalar, kuyrukluyıldızlar, akan yıldızlar, küresel yıldız kümeleri, nötron yıldızları, gama ışını patlamaları, parçacık püskürmeleri (jets), gezegen bulutsuları, süpernovalar, galaksi kümeleri, kara delikler.
"Sen akıllı bir adamsın, dostum John; iyi mantık yürütürsün ve nekān gözüpektir, ama çok fazla önyargılısın. Gözlerinin görmesine ya da kulaklarının duymasına izin vermiyorsun ve günlük yaşamınin dışında olan şeylerin senin için değeri yok. Anlayamayacağın, ama yine de var olan şeyler olduğunu düşünmüyor musun; bazı insanların görebildiği,
Sayfa 217 - Dr. Seward'ın Günlüğü - 26 EylülKitabı okudu
Yatağın içinde, hiç bir şey yapmaya cesaret edemeden korkuyorum. Kafka’nın korkusu gibi değil; insanın evrendeki hiçliğiyle ilgili bir korku değil. Anlamsız bir korku. Zavallı bir böceğin vücudunda duyduğu ve anlamını bilmediği bir korku. Bitkisel bir korku. Beni korkutan bu yaşama içgüdüsünü göğsümden söküp atabilsem, ben de çekinmeden, gururla,
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.