Atatürk'ün Adalet'i... Yaşlı kadın yatağından kalktı. Sabah ezanının insan ruhuna huzur veren sesi oda içinde yankılanıyordu. 88 yaşından beklenmeyecek bir çeviklikle pencereye doğru yöneldi. Pencereyi açması ile birlikte odaya ezan sesi ile birlikte baharın güzel kokusu ve kuş cıvıltıları doluştu. Penceresinden gözüken Kurtuluş Parkına bakarak
Asya yakası yine yaldızlı, çırpıntılı sularda şimşekler çakıyormuş gibi, İstanbul'dan gelen kocalarla, sevgililerle dolu bir sürü ufak sandal yalılardan gelen hanımlarla çocuklarla dolu başka sandallara rastlayarak, durdurularak, etrafları çevrilerek Avrupa sahiline doğru koşuyorlar. Büyükdere kahvelerinde kulağımıza kopuk kopuk musiki ve şarkı sesleri geliyor; kartallar Yuşa tepesinin etrafında uçuyor, martılar suları sıyırıyor, yunus balıkları geminin etrafında yüzüyor, Karadeniz'den gelen serin hava yüzümüze çarpıyor. Neredeyiz? Nereye gidiyoruz? Bu hülya ve sarhoşluk anında, Boğaz sahilleri üzerinde iki saatten beri gördüğümüz her şeyin bıraktığı hatıralar, zihnimizde, İstanbul'dan on defa büyük, dünyanın dört bir tarafından gelmiş insanların oturduğu Allah'ın bütün nimetlerinden nasibini almış ve daimi bir bayramı yaşayan tek mucizevi şehir tasvirinde birbirine karışıyor ve bu tasvir bizi hüzünle ve imrenme duygusuyla dolduruyor.
Reklam
'' Halk dilinde,filozof denince,ya bulutlarda yaşayan bir kimse,ya her şeyi hoşgören,hiçbir şeye ''aldırmayan'' kimse anlaşılır.Oysa tam tersine,filozof,bazı sorunlara,kesin,açık yanıtlar getirmek isteyen kişidir ve felsefenin,evrenin(dünya nereden geliyor? nereye gidiyoruz? vb.) sorunlarına bir açıklama bulmak istediği dikkate alınırsa,elbette ki,filozofun pek çok şeyle uğraştığı ve,söylenenin tersine,''çok şeye aldırdığı'' görülür. Öyleyse,felsefeyi tanımlamak için,felsefenin,evreni,doğayı açıklamak istediğini,en genel sorunları incelediğini söyleyeceğiz.Daha az genel sorunlar,bilimlerce incelenir.Öyleyse felsefe,bilimlerin uzantısıdır,şu anlamda ki,felsefe,bilimlere dayanır ve onlara bağlıdır.''
SES -Kim ölmüş ? dedi bir ses. -Kim öldürmüş ? dedi bir başka ses. -Kaç kişi ölmüş ? dedi bir üçüncü ses. -Ne zaman öldürmüşler ? dedi tanımadık bir ses. -Öldüren de ölür, dedi tanıdık bir ses. -Üç de çocuk, dedi değişik bir ses. -Beş de kadın, dedi aynı ses. -Nereye gidiyoruz, diye sordu yaşlı bir ses. -Bilmez gibi konuşma, dedi genç bir ses. -Vallah bilmez, dedi son ses. Çünkü onunla birlikte, gözünü kapamadan önce gördüğü dağın doruğu da öldü evin penceresi de öldü havlayan köpek de öldü çeşmenin akan suyu da öldü rüzgarda salınan kavaklar da öldü eriyen kar da öldü ve en son güneş öldü--
"Kaptansız bir gemideyiz. Hiç kimse nereye gideceğimizi bilmiyor. Amaçsızca gök boşluğunda kanat çırpan kuşlar gibi oradan oraya gidiyoruz. Ama çaldığımız tüm kapılar kapalı. Vardığımız her yer, boyumuzu aşan bir duvar. Deliksiz taş bir duvar. Ardında neler olup bitiyor, bilen yok."
Ama Ali başkaydı. Neden başka olduğunu bilmiyordum. Elimi sanki bin yıldır tutuyormuş, buna çok alışkınmış gibi tutuyordu. Ben de onunla böyle el ele yürümeye alışkınmışım gibi yürüyordum. ''Nereye gidiyoruz?'' dedim. ''Yürüyoruz işte,'' dedi.''Yürüyebildiğimiz kadar yürüyelim.'' Öyle yaptık. Onunla beraberliğimiz yürüyebildiği kadar yürüdü. Ben daha çok yürüyecek, sonsuza kadar sürecek sanıyordum.Ama bir gün elimi bıraktı, çekip gitti.
Sayfa 145Kitabı okudu
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.