Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bugün dünya sistemi dediğimiz finans ve teknoloji hegemonyası küfür sistemiyle örtüşmüş durumdadır. Ama dünya sistemi yerküre üzerindeki yayılmasını ta­mamlamadan önce küfür sistemi vardı ve Müslümanlar küfre olan uzaklıklarını öncelikle zihnî (kalbî) değerleri sebebiyle ölçebiliyorlardı. Günümüzde eğer kü­für sistemi dünya sistemi ile örtüşmüş halde ise biz müslümanlar için "sistemin dışında kalmak" inancımı­zın gereği istemediğimiz bir şey olsa gerek diyorum.
Müslümanların yapması gereken şeyin sistemle (medeniyet ve teknolojiden oluşan ve bunların birbirle­rini besledikleri mekanizma) uzlaşmak, ona yeni tas­virler getirmek, ona alternatif olmak değil; sistemi tümden, sunduğu düşünme biçimi, bilgilenme biçimi, yaşama biçimi, eğitim biçimiyle, herşeyiyle reddetmek, dışında kalmak, tekerleğe çomak sokmak olduğunu ıs­rarla vurguluyorsunuz...
Reklam
Neden? Çünkü gücümüz neredeyse, zaafımız da orada beliriveriyor.
Eğer katıksız Türkçe konuşacağım diye tutturursanız "hiç bir şey" diyemezsiniz. Çünkü "hiç" Farsça "şey" Arapçadır.
Medyanın yönünü bizatihi iktidar belirliyor. Dolayısıyla, medya tarafından sevk ve idare ediliyor gibi olan insanlar medya olmadan da iktidarın başka araçlarıyla zaten sevk ve idare edil­mekte bulunan insanlardır. Medya denetim kurmuyor, sadece denetimi pekiştiriyor. Medyanın kendine mah­sus hedefleri yok, bu yüzden bağımsızlığından söz et­mek yanlış. Hatta dünya çapında medyanın özerk bir karaktere bile sahip olduğu söylenemez.
Bir sinekle bir devlet başkanı arasında ne benzerlik vardır? —Her ikisi de gazeteyle öldürülebilir
Reklam
"İnsan hür doğar" demişti Rousseau, Toplumsal Sözleşme'sinde, "ama her yerde zincirler al­tındadır."
Uzlaşmayı reddedenlerin kendi değerlerini yatırım konusu yapmadıklarını görürüz. Onlara bu yüz­den muhteşem deriz. Onlar uzlaşmadıkları sürece muhteşem kalırlar.
Yani bu dünyada yalnızca yaparak değil, yapmayarak da etkin olabiliriz.
İnsanlar arasında çıkar bağı değil de gönül bağı varsa, her biri muhatabını korumayı gözeterek davra­nacaktır. Bu yüzden taraflar ilişkilerin dengeli ve eşit olmasını istemeyecek ve bilakis dengeyi ve eşitliği kar­şısındaki lehine bozmaya çalışacaktır. Karşısındaki mı dedim? Dil sürçmesi. Gönül bağı ile bağlı insanlar bağ­landıklarını karşılarında görmezler. Hatta onu kendi­lerinden ayıramazlar bile. Gönül bağı ortadan kalkabi­lir bir bağ değildir. Çünkü gönülden bağlı olanlar na­sıl, ne sebeple ve hangi şartlar altında bağlı oldukları­nı bilmezler. Bağlılıklarını bir usule bağlamış olsalar­dı, her usulsüzlük bu bağı çözerdi. Bağlarının bir sebe­bi olsaydı, o sebeple birlikte bağ da kaybolurdu. Belli şartlarda gönül bağı tesis edilebilseydi, o şartlara ha­kimiyetle gönüllere hakimiyet mümkün olurdu. Halbu­ ki gönül bağı çözülmez çünkü gönlün nereden bağlı ol­duğu bulunamaz.
Reklam
Kim olduğu­muzu bilelim, kimlerle iş tuttuğumuzu anlayalım. Böy­lelikle toplum içinde, insanlar arasında haklı ve adil bir yere sahip olalım.
Sorumluluk dediğimiz bir şeyi söylemek zorunluluğunun sorumluluğu olduğu kadar, o söylenenlerin neye mal olduğunu bilmenin de sorumluluğudur.
Bir insan madem dile getirdiklerinin anlaşılmasını istemiyor, o halde neden bir yazar olarak ortaya çıkmış?
İçinde yaşadığımız medeniyetin iliklerine kadar işlemiş olan riyanın hepimizi ne ölçüde etkiledi­ ğini bir bileydik ne iyi olurdu!
Okumayı ciddiye alan kişiler neden "Ne okumamı tavsiye edersiniz" sorusunu sormazlar? Çünkü kitap­lar insanı kitaplara götürür. Kitapların kendileri zen­ginliklerini ve yetersizliklerini ele verirler. Okumanın rehberi okumaktır.
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.