_Kendine gülmeyen ustaya şaşarım. Güler geçerim ona işte. Öz evimde yaşarım. Benzemem hiç kimseye. _İnsanın kendine gülebilmesi; şimdiye değin, en iyiler gerçek anlamından yoksun kaldı bunun; en yetenekliler ise bu konuda bir deha göstermediler. Belki de kahkaha, bilgelikle birleşecek, geriye yalnızca "şen bilim" kalacaktır. Şu anda
_Derin acılar, insanı seçkinleştirip diğer insanlardan farklı kılar. _Wagner, çok derin acılar çeken biri – diğer müzisyenlerden üstün yanı da bu. Her alanda Wagner'e ve bestelediği müziğe hayranım. _Derin acılar çekmiş her insanın ruhsal iğrençliği ve gururu, bir kişinin ne kadar acı çektiği, neredeyse onun değer dizgesi içerisindeki yerini
Reklam
İMAN VE AKIL
Sühreverdi ve İşrakilik Şehabeddin Yahya ibn Habeş Sühreverdi (1154-1191) Şey­ hü'l-İşrak olarak tanınır. Felsefi ve mistik gelenekte meşhur bir şahsiyettir. İşrakilik veya daha geleneksel olarak 'Şarkilik' olarak bilinen felsefi düşünce okulunun kurucusudur. Sühreverdi, İs­ lami düşünceyi Plantoncu, Yeni Platoncu ve Farsi
Yunanlıların Trajik Çağında Felsefe, 1872 ile 1875 yılları arasın­da yazılmıştır. O sıralarda Nietzsche’nin entellektüel hayatını belirle­yen iki olay, yukarıda işaret edildiği gibi, Schopenhauer'in felsefesi ile R. Wagner'in dostluğu idi. Az sonra -1876'dan başlıyarak- Nietzs­che her ikisinden uzaklaşıyor. Schopenhauer ölmüştür. Fakat Wagner yaşamaktadır; onun için, Wagner'den uzaklaşmak adeta düşmanlık şe­kil ve boyutlarını alıyor. Hatta bu uzaklaşma o kadar büyük oluyor ki, yazarlık hayatının ikinci ve üçüncü devrelerinde bu iki hayranlığı ve en ziyade Wagner'e olanı, gençliğinin hastalıkları olarak vasıflandırı­yor. Böyle olunca, çevrilen eserde her iki adamın etkisi de açıkça gö­rüldüğüne göre, eserin Nietzsche'nin gözünde değerden düşmüş olma­sı gerekirdi. Oysa böyle olmadı. Nietzsche, bilinçli hayatının sonlarına doğru, Dionysos'luk (dionysisch) kavramına döndüğü gibi, Sokrates'ten önceki filozoflara da dönmüştür. Bu sefer onları Scho­penhauer ile Wagner'i bir yana bırakarak övmektedir. Bu filozoflar, demektedir, bir çok yönden büyüktürler, fakat onları asıl büyük kılan, gaye nedenlerini (illetlerini) kullanmamış olmalarıdır. Çünkü ancak ereği, amacı olmayan çalışma, ilkesi kendi içinde bulunan kuvvet, ölümsüzdür. Örnegin Herakleitos’un "oyunu" (yani: felsefesi) ölüm­süzdür. Sonuç olarak diyebiliriz ki, Nietzsche, gençliğinin yarı­ tanrıları olan Schopenhauer ile Wagner'i sonradan reddetmiştir, fakat Yunan'lıların trajik çağındaki felsefelerine olan hayranlığı, aslında degişmemiştir.
Sayfa 11 - Kabalcı Yayınevi - Nusret Hızır’ın önsözünden…Kitabı okudu
Önsöz
Estetik nesne (sanat yapıtı) yoktur, sadece nesnelerin estetik yorumu vardır. (Nietzsche'den esinle) Hiçbir şey kesinlikle güzel ya da kesinlikle çirkin değildir. O yüzden bir şeyi değerlendirirken öyle hemen güzel ya da çirkin sıfatlarına göre mutlaklaştırmaktan da göreli kılmaktan da kaçınmak gerekir. Üstelik bugün sanatı güzel olanla özdeş kılmak fazla basit bir indirgemeciliktir. Çağdaş estetik alanında artık kabul edilen bir gerçek var ki o da sanat yapıtının hem güzeli hem de çirkini aynı anda kendi bünyesinde taşımasının aslında onun gücünü artırıyor olmasıdır. (Adorno'dan esinle) Genellikle sanatla ilgili geleneksel anlayış ve toplumun ilgisi, güzel üzerine kuruludur. Çünkü en eski, kadim estetik düşünceler güzeli konu edinmiştir. Antik Yunan felsefesi de Doğu felsefeleri de bir sanat yapıtıyla ya da doğayla estetik bir ilişkinin güzele dair bir deneyime vesile olması gerektiğini belirtir.
Sayfa 13 - Can incelemeKitabı okudu
Platon can sıkıcıdır. — Ne de olsa, Platon'a beslediğim güvensizliğin kökü derinlerde yatıyor: onu Helenlerin tüm temel içgüdülerinden öyle sapmış, öyle ahlaklılaşmış, öyle vaktinden önce-Hıristiyan buluyorum ki — daha o zamandan, "iyi" kavramını en üst kavram olarak alıyor — tüm bir Platon fenomeni için, katı "büyük