Yunanlıların Trajik Çağında Felsefe, 1872 ile 1875 yılları arasında yazılmıştır. O sıralarda Nietzsche’nin entellektüel hayatını belirleyen iki olay, yukarıda işaret edildiği gibi, Schopenhauer'in felsefesi ile R. Wagner'in dostluğu idi. Az sonra -1876'dan başlıyarak- Nietzsche her ikisinden uzaklaşıyor. Schopenhauer ölmüştür. Fakat Wagner yaşamaktadır; onun için, Wagner'den uzaklaşmak adeta düşmanlık şekil ve boyutlarını alıyor. Hatta bu uzaklaşma o kadar büyük oluyor ki, yazarlık hayatının ikinci ve üçüncü devrelerinde bu iki hayranlığı ve en ziyade Wagner'e olanı, gençliğinin hastalıkları olarak vasıflandırıyor. Böyle olunca, çevrilen eserde her iki adamın etkisi de açıkça görüldüğüne göre, eserin Nietzsche'nin gözünde değerden düşmüş olması gerekirdi. Oysa böyle olmadı. Nietzsche, bilinçli hayatının sonlarına doğru, Dionysos'luk (dionysisch) kavramına döndüğü gibi, Sokrates'ten önceki filozoflara da dönmüştür. Bu sefer onları Schopenhauer ile Wagner'i bir yana bırakarak övmektedir. Bu filozoflar, demektedir, bir çok yönden büyüktürler, fakat onları asıl büyük kılan, gaye nedenlerini (illetlerini) kullanmamış olmalarıdır. Çünkü ancak ereği, amacı olmayan çalışma, ilkesi kendi içinde bulunan kuvvet, ölümsüzdür. Örnegin Herakleitos’un "oyunu" (yani: felsefesi) ölümsüzdür. Sonuç olarak diyebiliriz ki, Nietzsche, gençliğinin yarı tanrıları olan Schopenhauer ile Wagner'i sonradan reddetmiştir, fakat Yunan'lıların trajik çağındaki felsefelerine olan hayranlığı, aslında degişmemiştir.