Ben sık sık unutuyor, yanılıyor, sendeliyorum, dinim dinsizliklerden yapılmış bir mozaiktir; bazen içimden, küçük bir ânı alıp karşılığında bütün hayatımı veresim gelir.
Fakat, anlaşılan içimde yaşıyor, göğsümün kafesi altında besleniyor; şimdi de bu ıssız deniz kıyısında, gün görmemiş, solgun ve kalbi kırılmış bir halde nasıl da içimden taşıyordu!
Yani akıllandım, artık insanlara bakıp şöyle demekteyim: Bu iyi adamdır, şu kötü. İster Bulgar olsun, ister Rum, isterse Türk! Hepsi bir benim için. Şimdi, iyi mi, kötü mü, yalnız ona bakıyorum. Ve ekmek çarpsın ki, ihtiyarladıkça da, buna bile bakmamaya başladım. Ulan ister iyi, ister kötü olsun be! Hepsine acıyorum işte... Boş versem bile, bir insan gördün mü içim cız ediyor. Nah diyorum, bu fakir de yiyor, içiyor, seviyor, korkuyor onun da tanrısı ve karşı tanrısı var, o da kıkırdayacak ve dümdüz toprağa uzanacak, onu da kurtlar yiyecek... Hey zavallı hey! Hepimiz kardeşiz be... Hepimiz kurtların yiyeceği etiz...