Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
“Seni seviyorum ve senden başkasını asla sevmedim.” Bu cümleyi aynı koşullar altında pek çok kez söylemiş olan yüzbaşı, hiçbir hata yapmadan aynı şeyleri bir solukta tekrarladı.
Bu yüzden, matbaanın keşfinden beri mimarinin yavaş yavaş kuruduğunu, köreldiğini, içinin boşaldığını görebilirsiniz. Suyun alçaldığı, özsuyun çekip gittiği, dönemlerin ve halkların düşüncesinin ondan uzaklaştığı kolayca hissedilebiliyor! Mimariden soğuma on beşinci yüzyılda belli belirsizdir, o dönemde henüz güçsüz olan matbaa kudretli mimariden en fazla bir yaşam kıvılcımı sızdırır. Ama on altıncı yüzyıldan itibaren hastalığı ilerleyen mimari toplumu yeterince ifade etmez; sefilce klasik sanat kılığına bürünür, Galyalı, Avrupalı, yerliyken, Yunanlıya ve Romalıya; gerçek ve çağdaşken sahte antiğe dönüşür. İşte Rönesans olarak anılan bu çöküş yine de muhteşemdir, çünkü eski gotik deha, Mainz'in o devasa baskı makinesinin ardında batmakta olan o güneş, son ışınlarını bir süre daha Latin kemerlerinden ve Korint sütunlarından oluşan o melez yığının üzerine göndermeye devam eder.
Reklam
Matbaacılığın keşfi tarihin en büyük olayı, en büyük devrimi, insanlığın ifade tarzının tamamıyla yenilenmesi, insan düşüncesinin bir kılıktan başka bir kılığa girmesi, Adem'den beri zekâyı temsil eden o simgesel yılanın tam ve nihai deri değiştirmesidir. Matbaa formunda her zamankinden daha fazla ölümsüzleşen düşünce havaya karışmış bir halde uçucu, kavranamaz ve yok edilemezdir. Mimari kendi döneminde bir dağı andırıyor, bir yüzyıla ve mekâna tüm gücüyle hâkim oluyordu. Şimdiyse rüzgârlarla dört bir yana dağılan, havanın ve uzayın tüm noktalarını istila eden bir kuş sürüsüne benziyor.
On beşinci yüzyılda her şey değişir. İnsan düşüncesi varlığını sürdürmek için mimariden sadece daha kalıcı ve dayanıklı değil, aynı zamanda daha sade ve kolay bir yöntem keşfeder. Mimari tahtından inmiş Orpheus'un taştan harflerinin yerini Gutenberg'in kurşundan harfleri almıştır. Kitap yapıyı öldürecek.
Şu ana kadar kısaca değindiklerimizi, binlerce kanıtı ve ayrıntılı itirazı bir kenara bırakarak özetlersek, mimarinin on beşinci yüzyıla kadar insanlığın temel kayıt defteri olduğunu, bu dönemde dünyada yapıya yansımayan tek bir karmaşık düşüncenin var olmadığını, her halk düşüncesinin tıpkı dinî yasalar gibi bir anıtı bulunduğunu, insan türünün taşa yazdığının dışında önemli bir düşünceye sahip olmadığını belirtmemiz gerekir. Peki neden? Çünkü dinî olsun, felsefi olsun her düşünce varlığını sürdürmek, harekete geçirdiği kuşağın ötesinde gelecek kuşakları da etkilemek, iz bırakmak ister. Oysa el yazmalarının ne eğreti bir ölümsüzlüğü vardır! Bir yapı çok daha sağlam, kalıcı ve dayanıklı bir kitaptır! Yazılı sözü yok etmek için bir meşale ve bir barbar yeterlidir. İnşa edilmiş sözü ortadan kaldırmak için toplumsal bir devrim, bir dünya devrimi gerekir. Belki Kolezyumun üzerinden barbarlar, piramitlerin üzerinden tufan geçmiştir.
İster Brahman rahibi, ister büyücü, ister papa olarak adlandırılsın, Hint, Mısır ve Roma duvarcılıklarında sadece din adamının varlığı hissedilir. Halk mimarileri için aynı şey geçerli değildir. Onlar daha zengin, daha laiktir. Fenike mimarisinde tüccarın, Yunan mimarisinde cumhuriyetçinin, gotik mimaride burjuvanın ağırlığı hissedilir.
Reklam
Astroloji her yıldız ışığının insanın beynine bağlanan bir tel olduğuna inanmaktan ibarettir!
Hatları sıradan olsa da, yüzünde güçlü ve katı bir ifade vardı; derin göz çukurunun altındaki gözbebekleri, mağaranın dibindeki bir ışık gibi parıldıyordu ve burnunun üzerine kadar inen başlığının altında dâhiyane bir beynin içinde tasarlanan büyük planların varlığı hissediliyordu.
Bunun üzerine, doktorla başdiyakoz arasında, o dönem de birbirlerine derin bir nefret besleseler de bilginler arasında âdet haline gelmiş o övgü dolu giriş sohbeti yaşandı. Aslında bu gelenek günümüzde de sürmektedir, başka bir bilgine iltifat eden bir bilginin ağzı, içine zehir katılmış bir bal kanavozudur.
Ne yazık!İnsan davranışları iki yönlüdür. Sende göklere çıkartılan bir şey için beni yerden yere vururlar.
Sayfa 506
Reklam
Kibir felaketi ve utancı beraberinde getirir.
Sayfa 489
Gece olmuş.Kentliler mumlarını,Tanrı yıldızlarını yakıyor.
Sayfa 392
Gündüz herkesindir. Beni neden hep geceye mâhkum ediyorlar?
Sayfa 358
Kadınların saygı gördükleri yerde,ilahi güçler mutludur;kadınların hor görüldükleri yerde ,Tanrı'ya dua etmek bir işe yaramaz. Bir kadının ağzı her zaman saf ve temizdir;akarsudur,güneş ışığıdır. Bir kadının ismi kulağa hoş gelmeli,hayal gücünü canlandırmalı,tatlı olmalıdır;uzun harflerle bitmeli,kutsama sözcüklerine benzemelidir.
Sayfa 288
Ortaçağ'da toplum içindeki yeri,çocuğun aile içindeki konumuna benziyordu.Cahilliği,ahlâki ve entelektüel geriliği nedeniyle buna çocukluk çağı da denebilirdi. BU ÇAĞ ACIMASIZDIR.
Sayfa 245
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.