Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Nurşah

Gazetelere yazı göndermeme bile müsaade etmiyorlar.Bana bir şey yazdırtmadıktan sonra beni niye okuttunuz? “Alemin kızları yazıyorlar bir şey olmuyor da ben yazarsam mı ayıp olacak?” diye çok rica ediyorum. “Hayır olmaz...Hayır olmaz...Sana sahip olacak adam müsaade ederse o zaman yazarsın,” cevabını veriyorlar...İşitiyor musunuz? Bana sahip olacak adam.Of...Şimdiden bu adamı hiç sevmiyorum...Çünkü daha adını bilmeden, yüzünü görmeden bu adamın arzusuna, emrine tâbi bulunuyorum...Babamın sahiplenmesinden çıkıp onun nüfuzu altına mı gireceğim? Bu müstakbel talibimden büyük bir intikam almak istiyorum...Biliyor musunuz nasıl? Bir gün yeldirmemi giyip ağabeyimin bisikletiyle bizim evin ahır kapısından dışarı fırladıktan sonra Samatya’ya doğru demiryolunu bir tutturursam iş olur biter...Bu kadın kim diye kimliğimi soruştururlar.Kimin kızı olduğum anlaşılınca beni almaya hiç kimse cesaret edemez.Ne kadar melek huylu bir kız olursan ol.Herkesin gözü önünde bir kere bisiklete binmek âlemi senden nefret ettirmeye yetiyor...Aman yarabbi ne memleket.Ne betise!..
Reklam
Söz aramızda ama kimse duymasın...Usulcacık yükün içinden tavan arasına sıvışırım.Çatı kapağını açarım.Dama çıkarım...Oh...Oh...Bütün İstanbul, bütün denizler ta adalara kadar ayakaltında...Orada geniş geniş nefesler alıp biraz ferahlarım...Birkaç ay evvel insanı sıkıntıya sokan komşulardan biri beni damda görmüş, anneme söylemiş.Aman rabbim, işitmediğim lakırdı kalmadı.Meğerse bir kız için dama çıkmak pek ayıpmış...Bu memlekette kızlar için ayıp olmayan ne var acaba?
Yine çeneler açıldı.Sofanın içi uğultuyla doldu.Kadınlar için sükût yorgunluk, söylemek dinlenmektir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
İnsan için ne aptallık büyüklenmek illeti En son çıkar gelir alçak gönüllülük nöbeti
Dostum yeter kendine verdiğin zahmet Gözlüğünü çıkar ve çıplak bak ortalığa O zaman işte ancak o zaman Şuraya buraya dağılmış olan Hakikat mozaiklerini Kopmaz bir bütünün parçalarını Ruhunda toplayıp yerine oturtursun Gerçekte bir değişim yok deyip Kuşkuların tümünden kurtulursun
Reklam
Eskiler yaşıyorlardı olgun bir toplumda Herkesin hemen Tanrı’yla olacağı bir makamda O yüzden Kitaplarının başında yer alır Tevhidler münâcatlar Onlar esere Tanrı’yı ululamakla başlar Hazır bulmuşlardır her şeyi önceden Ve herkes her an dolu saf İslâmla Bizse sesleniyoruz cehennemden Bataklık ve her türlü kir içinden
Sevgilim Çile adlı peri Her ulu değişimin seheri Her sonu başlangıç yapan Yüce bir makama çıkaran her seferi
Çöl bir avcıdır Şair yüreğiyle beslenen Göz bebeklerini Yüzüğüne taş gibi takan Ciğerlerini Açıp yaprak yaprak Günlüğünü tutan Kaburga kemiklerini ok gibi fırlatan Karanlık aşk levhasına Ve şair Hızır’a arkadaş Âbıhayat yolculuğuna çıkan Dilinde kırık dökük heceler Dante Virjil Beatris Romeo ve Jülyet Firdevsi Hafız Câmi Fuzuli ve Nizami Leylâ ve Mecnun Kaf ve Nûn sûrelerinden Azık toplayan yolcu Çölün sır tuzaklarını Esrar beldelerini aşmak için Tanrı dilinden Medet umup İmdat isteyen
Fânilik! Çölde yeşerip çölde çiçeklenen Kızıl kapıların ardında çöreklenen Akrepte bin yıllık zehri biriktiren Kızgın taş üstünde kımıldanan her kertenkeleden Boa yılanından deve kuşundan ve zürafadan Elmastan Ebediliğe dair Paradokslar devşiren Arzulu reddiyle değişmezliğe Protestosuyla sonsuzluğa iştihalı Gerçekte Hep ebediliğe vurgun, hep ebediliğe aç
Tabiattaki kendinden zayıfını yutma kuralı en küçük mikroplardan en büyük hatta en yüksek canlılara kadar geçerli...Cemiyetler, hükümetler, devletler de böyle...Bir devlet adaletin harfi harfine işlediğine kefil olmak için mahkemeler açıyor, kanunlar yapıyor.Komşusundan bir tavuk çalan bir fakiri, bir açı cezalandırıyor.Fakat kendinden küçük veya kuvvetsiz komşu bir hükümeti yutma ve memleketine katmak hırsından, bu adaletsiz düşüncesinden bir türlü kendini kurtaramıyor.İnsani işlerdeki bu garabet bazen o derecelere varıyor ki hak ile haksızlığın, hakça sahip olmayla çalmanın, gaspın sınırlarının nerelerde başlayıp nerelerde bittiğini belirlemekten insan âciz kalıyor.Bu ana kadar şahit olduğumuz numunelere bakınca ‘hak’kı kuvvetin doğurduğu anlaşılıyor.Kuvvetli olan haklı oluyor.O derecede ki acizlere, zayıflara hakkı en kuvvetli olan dağıtıyor.Kuvvetlinin görüşü hak oluyor.Bir zayıf kuvvetlinin görüşünü hak olarak kabul etmek mecburiyetinde bulundukça hürriyet, adalet yerleşmiş olamaz.O kuvveti imkân derecesinde herkese dağıtmanın yolunu bulmalıdır.
Reklam
Leylâ’ya karşı akıldan geçen her kara düşünce Cehennemin mimarı olur bizler için
Tanrı’ya açılmış Leylâ’nın elleri Ben o ellerin aydınlığında Yürüyorum doğduğum günden beri Bulurum yolumu onunla aydan mahrum Yıldızdan mahrum en karanlık kış geceleri Leylâ’nın ayrılığı en keskin bir kara kış gibi Ve varlığı yakıcı yaz öğlesinin güneşi Gidin yanın kavrulun siz de benim gibi Siz ey sabırsız kumların çekirgeleri
Her gece hurmaların üstünde Ay Leylâ’ya el etmez mi Vâdilerden gelen sular baharda İçenleri Leylâ’nın gözleriyle sarhoş etmez mi En yüksek bilgilerle yüceltilmiş Leylâ’nın kabilesi Bir yüce kabile Tanrı gölgesi Sanki geleceğin Horasan erenlerinden bilge Kılıç kullanırlar Türk yiğitleri gibi Var bütün bunlardan da ötede Leylâ’nın göze görünmez askerleri En büyük ordu Leylâ’nın gözleri
Savaş uzayınca Kays’ın babası Geçerli olur düşüncesiyle Kays’ın duası Gidip onu çölde derin düşüncelere dalmış buldu Değişmiş bambaşka bir Kays olmuş buldu Ne dediyse umulmadık bir cevap aldı Aşk ve cezbe önünde akıl ve mantık yere serilip kaldı Sonra onu alıp Kabe’ye götürdü diz çöktüler Beraber ağlayıp gözyaşı döktüler Ama biri ağlıyordu oğlu kavmi kabilesi için Öbürüyse Leylâ ve Leylâ’nın ailesi için Herkes için kendinin ve Leylâ’nın kabilesi için Bütün insanlık için insanlık ailesi için Boşa giden umutlar dökülen kanlar için Bir hiç uğruna devrilen arslanlar için Geceye dönmüş günlük güneşlik çağ için Gözyaşı döktü Mecnun ölü için sağ için
1.909 öğeden 1.471 ile 1.485 arasındakiler gösteriliyor.