Shakespeare için en iyi formülü aradığımda hep Sezar konseptini örnek alan tipi bulurum. Benzeri tahmin edilemez ya odur ya değildir. Büyük şairin ilhamı sadece realitedir, eserinin arkasında durup tahammül edemeyeceği derecede realitedir... Zerdüştüme göz attığımda yarım saat boyunca çaresiz, boğazıma düğümlenen hıçkırık kamplarına hâkim olabilmek için dolaşırım.
Çocukluğunda Nietzsche "dayanılmaz hıçkırık kramplarına" hakim olmak zorunda olduğunu öğrenmemiş, ağlamasına izin verilmiş olsaydı, insanlık bir yaşam Filozofundan yoksun, buna karşılık da Nietzsche'nin ömrü uzun olurdu. Kim bilir yaşayan Nietzsche insanlığa o 'zaman' neler verebilirdi.
Hiçbir şeyden çekmedi dünyada
Nasırdan çektiği kadar;
Hatta çirkin yaratıldığından bile
O kadar müteessir değildi.
Kundurası vurmadığı zamanlarda
Anmazdı ama Allahın adını,
Günahkâr da sayılmazdı.
Yazık oldu Süleyman Efendi'ye
*Köpeklerin İtlaf Edilmesi Üzerine Bir Analiz*
Köpek düşmanı değilim, ancak sokakta tabiatta sadece köpekler varmış, tabiat, sokak ve caddeler sadece köpeklerin yaşam alanıymış eshefliğini de reddediyorum. Tabiatte hangi canlının popülasyon nüfusu yoğun olursa o popülasyon diğer canlıları yok etmeye ve o canlılar üzerinde etki yaratmaya tahakküm
Merhaba, ilk kitap okumaya başladığım dönem bu kitabı almak için o kadar çabalamıştım ki hala çok net hatırlıyorum. Daha ortaokulda okuyan bir öğrenci için bu kitap çok pahalı geliyordu. Şimdi ise hiç zorlanmadan alabiliyorum. Ben değiştim ama kitap hala aynı. Her okuduğumda bir kere daha Feride'ye hayran kalıyorum. Yaşadığı aile dramından sonra teyzesine yakın iken Kamuran ile yakınlaşmaları ve nişan töreninde öğrendiği gerçekler ile herşeyi arkasında bırakmasını heyecanla okurken keşke önce sorup dinlesen dedim kendi kendime. Bazen ani kararlar bizi çok farklı yollara sürükleyebiliyor. Farklı köylerde öğretmenlik yapması, insanların farklı yüzleri ile tanışmasını güzel bir şekilde okudum. Final tam da beklendiği gibi mutlu son ile bitti. Kamurun ile Feride'nin evliliği ile biten kitabı keyifle okudum. Sizlere de okumanızı tavsiye ederim.
"Ey mənim müsəlman qardaşlarım, sizi deyib gəlmişəm"
Sözüm sizədir
Ey mənim yalançı dostum
Sözüm sənədir
Ey mənim fırıldaqçı satıcım
Sözüm sizədir
Ey mənim yazıq dilənçim
Sözüm sənədir
Wilson'un telgrafina, Lord Curzon tarafından hazırlanan taslak cevapta, Türkiye'nin bir yandan Almanya ve Avusturya safında savaşa katılması, bir yandan da, "Hayatlarını ve mallarını kaybeden eski Türk vatandaşı Müslüman olmayan halkın çıkarları, eşit olarak düşünüldüğünde, hak ve eşitlik içinde hareket edilememiş olacağını da
Geyve'de bulunan 24. Tümen Komutanı Yarbay Mahmut Bey 18 Nisan'da, Düzce ayaklanmasını bastırmaya memur edildi. Yarbay Mahmut Bey, gerekli kuvvetlerle 20 Nisan'da Adapazarı'na, 21 Nisan'da da Hendeke geldiği vakit, her iki kasabada da bir ihtilal havası estiğini ve özellikle Hendek'te kendilerinin dostça karşılanmadıklarını görmüştü. Çünkü askerler kasabaya girer girmez halk dükkânlarını kapatmış; hükümet konağı önünde toplanmaları istenmiş olmasına rağmen bu çağrıya uymamıştı, ayrıca, isyanla ilgili bazı Hendekliler, o gece çevredeki köylere giderek askerler hakkında çok çirkin ve olumsuz bir propagandaya girişmişlerdi. İşte 22 Nisan'da bu hava içinde Hendek'ten ayrılarak Düzce'ye doğru yola çıkan 24. Tümen Komutanı Yarbay Mahmut Bey'in idaresindeki kuvvetler, Nüfren (Nuhveren) Boğazından geçtikleri sıralarda asilerin hücumuna uğradılar. Onun için askerler hemen mevzilendiler ve çarpışmaya başladılar. Ancak, Çerkes olan Tümen Komutanı Yarbay Mahmut Bey, kan dökülmesini istemediği ve ihtiyar bir Çerkes'in sözlerine belki de lüzumundan fazla değer verdiği için, askerler tarafından açılmış olan ateşi durdurmuş, fakat bu gaflet bir yandan kendisi ile birkaç subayın ölümüne, bir yandan tümenin dağılmasına, bir yandan da asilerin hâkim duruma geçmesine sebep olmuştu, ayrıca bu başarı isyancıları şımartmıştı.