kitap değerlendirmesine geçmeden önce zülfü livaneli ve onun sadık kitlesi hakkında bir kaç söz söylemeyi 1000kitap'ın arif ve alim bireyi olarak kendime borç biliyorum. siz hiç uyku sorunu yaşayan zülfü livaneli hayranı gördünüz mü? göremezsiniz. siz hiç depresan kullanan zülfü livaneli hayranı gördünüz mü? göremezsiniz. keşke zülfü livaneli okuyanlar gibi olsak da bizim de derdimiz tasamız olmasa, hayatı toz pembe görsek, starbucks'a girdiğimizde yirmi tane fotoğraf çektirecek kadar hayatsız, instagram'a story atarken hangi efekti kullanacağını 78 saat düşünecek kadar kaygısız olsak. hayat onlara güzel dostlarım. herhangi bir zülfü livaneli hayranının mesela bir savaş ve barış, mesela bir niteliksiz adam okuduğunu göremezsiniz. aç bitir salama benzer 10 sayfalık kitapları okuyup kendini alim zannedenler bunlar işte.
kitaba gelirsek... istemeye istemeye okuduğum, kurdeşenler dökerek bitirdiğim bu ŞEYİ ömrüm boyunca unutamayacağım. akıcılık desen yok, bütünlük zaten hak getire. köyde arabanın arkasından koşan çocukların bile burun kıvıracağı bir ilkelliği çekmek zorunda kaldım. bu ŞEYİ -kitap demeye dilim varmıyor- bitirdikten sonra en yakın çöpe attım ve oradan kaçarak uzaklaştım. kendime gelmem üç gün sürdü. ama pişmanım. bir kitap ne olursa olsun çöpe atılmamalı. keşke temizleme bezi yapsaydım. ama olan oldu. edebiyat zanaat değil sanattır, aynı konuları, aynı hikayeyi farklı karakterlerle ısıtıp ısıtıp önünüze koyan sözde sanatçı özde zanaatçıların peşinden gitmeyelim. mutlu günler diliyorum.