Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Ömer Bayırlı

Bilinçsiz anlam mümkündür.
Saffet Murat Tura, İhmal sendromu olan hastalara yapılan deneyler ve sonuçları bizi bir sonuca ulaştırdığını iddia ediyor: Bilinçsiz bir anlamın mümkün olduğuna. İhmal sendromu olan kişinin sağ paryetal bölgesinde bir hasarlanma/lezyon mevcut olduğundan dolayı sol tarafını ihmal etme davranışı sergiliyor. Deneyde, ihmal sendromu olan kişi karşısındaki doktorun gözlerinin içine bakıyor. Doktor ise ellerinde nesneler tutarak deneyciye neler gördüğünü soruyor. 1) Aynı iki materyali (Örneğin 2 adet bozuk para) elinde ayrı ayrı tuttuğunda, kişi sol tarafında kalan doktorun elinde tuttuğu parayı görmüyor. Dikkatini oraya yöneltemiyor. 2) İhmale maruz kalan eldeki para farklı bir nesne olan anahtar ile değiştirilip denek tekrar sorgulandığında, sağ tarafında bozuk para, sol tarafında ise anahtar olduğunu söylüyor. 3) Doktor bir eline plastik çatal diğerine metal çatal alıp tekrar sorduğunda, denek sol tarafını yine ihmal ediyor. Buradan çıkarılacak anlam; İhmal sendromu olan kişi aynı kategoriye ait materyaller olduğunda sol tarafı ihmal ediyor (1). Farklı olduğunda ise dikkatini yöneltebiliyor (2). Ancak maddeleri farklı olmasına rağmen, kategorileri aynı olan nesnelere karşı nasıl oluyor da bir sansürleme/ihmal sergiliyor(3)? Bunu yapabilmesi için aynı kategori/anlam taşıyan (ikisi de çatal) maddeyi bilinçsiz bir şekilde beyninde işlemeli ve ardından ihmal etmeli. Eğer öyleyse, bilinçsiz bir anlam mümkündür.
Reklam
Süperego'ya eleştiri
Psikanalitik teoride süperego, sonradan ve kültürel yaşam nedeniyle geliştiği öne sürülmüştür. Ancak diğer canlılara baktığımızda, örneğin arı, bu organizma yalnızca tek başına hayatta kalmak üzere değil, aynı zamanda türünün diğer örnekleriyle ilişki içinde bulunmak üzere yetilerle evrimleşerek dünyaya gelmiştir. "Freud, insan organizmasının daha doğuştan başka insanlarla toplumsal ilişkilere dönük olarak programlandığını görememiştir." "Saffet Murat Tura, Histerik Bilinç kitabından"
Haz Bağımlılık Tölerans ve Obezite
Madde bağımlılığında sürekli olarak kullanılan maddenin bir süre sonra vücutta dopaminerjik sistemi daha az uyarması(maddeye tölerans gelişmesi) sonucu kullanıcının doz artırımına gittiğini biliyoruz. Gençlerde yapılmış olan bir deneyde, aşırı istek duyulan yiyeceklerin dopaminerjik sistemi daha az uyardığı saptanmış. Tıpkı madde bağımlılığında olduğu gibi, aşırı arzulanan yiyecekten yeterli dopaminerjik uyarım sağlanamadığı için doz artırımına(porsiyon artırımına) gidiyor. Daha fazla kalori-> obezite. İlişkisi kurulmuştur.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Rüya ve Görsel Korteksin Nöroplastik İstiladan Korunması
Nöral plastisite sürekli devam eden bir süreçtir. Kortekste müthiş bir nöral rekabet söz konusudur. Görsel girdi 1 saatlik gibi kısa bir süre için dahi kesildiğinde, primer görsel korteks diğer duyular tarafından istilaya uğrar. Gözler açıldığında ise primer görsel korteks yalnızca gözden gelen girdilerle uyarılır. David Eagleman, bu hususta şöyle bir iddiayı ortaya atıyor: Uyku sırasında görülen rüya, görsel korteksin girdisiz bir şekilde aktif kalmasını ve diğer duyular tarafından istila edilmesini önler. Geceleyin rüya görürüz, çünkü görsel korteksimiz istiladan korunmalıdır. -Canlı devre, David Eagleman
Uzun süreli belleğin sinaptik stabilitesi
Uzun süreli belleğin oluşumu için protein sentezi olması gereklidir. Ancak bu protein sentezinin akson terminalindeki aktivasyonunun "uzun süreli" diyebileceğimiz düzeyde olabilmesi için, bir süreklilik arz etmesi gerekmektedir. Bu da üretilen proteinlerin prion türevinde olmasıyla mümkün gözükmektedir. Prionlar temel olarak baskın, çekinik şeklinde sınıflanabilir. Çekinik olanlar metabolize edilirken, baskın olanlar 3D yapılarının farklı olmasından dolayı metabolize edilemezler. Ayrıca Baskın olanlar çekinik olanların 3D yapısını Baskın hale çevirebilirler. Bu sayede uzun süreli bellek için akson terminalinde gerekli olan süreklilik sağlanmış olur. Prionların çekinik tipten, baskın tipe geçişlerinin serotonin tarafından düzenlendiği gözlenmiştir. Bu da serotoninin uzun süreli bellek oluşumundaki önemini gösterir.
Reklam
Bellek ve tek hücreli
Planaria'nın yutaküstünde küçük bir ganglion bulunduran sinir sistemine sahip herhangi bir yerinden kesildiğinde tam rejenere olabilen bir canlıdır. Koşullandırma yapıldıktan sonra ganglion kısmı ile vücut kısmı ayrılacak şekilde kesildiğinde yeni oluşan bireylerden, koşullandırılmış ganlionu taşıyan ile yeni ganglion oluşturan arasındaki farka bakılmıştır. Koşullandırılmış olan ganglionda, bellek sürerken; yeni oluşan gangliondaki bellek kısa sürede geri kazanılmıştır. Ali Demirsoy'un yorumuyla -> "Vücudun tüm sinir hücreleri alınan impulsları bellek şeklinde saklayabilmektedir." (Biyolojik saat. Sf. 75)
Evlilik nasıl ortaya çıktı? (Evrim/Ali Demirsoy)
Ali Demirsoy'un Evrim kitabından yaptığım çıkarımı yazıyorum. (sf. 268) Evrimsel olarak beynimizin büyümesiyle birlikte, insan beyninin doğumdan sonra da gelişmesi dolayısıyla annenin çocuk bakımını üstlenmesi olayı ortaya çıkmış. Bu durumda hem anne hem yavru korunması gerekliydi. Yardım için erkeğe gereksinim oldu. Adet gören dişinin kan kokusu dolayısıyla yırtıcılara yem olması, adet görmeyi/üretkenliği dezavantajlı hale getirdiğinden yılda 1 kez adet görmeye kadar sürüklenmiş. Ancak erkeğin yardımıyla birlikte bu adet sıklığı 28 günde 1 e kadar inmiş. "Böylece insan soyunda sürekli çiftleşebilme özelliği ve sonunda da buna bağlı olarak erkeğin dişiye sıkı sıkı bağlandığı evlilik kurumu gerçekleşti. Dolayısıyla erkeklik özellikleri (sakal, bıyık vs.) ergenliğe ulaştıktan sonra ömür boyu kalıcı oluyordu. Birçok hayvan bu özelliklerin en az bir kısmını ancak senenin bazı zamanlarında gösteriyordu." Çıkarım; Birbirleriyle ayrı ayrı yaşayan dişi ve erkekler belirli dönemlerde seksüel davranış göstererek birlikte olmalılar. Bu dönemlerde sekonder seks karakterlerindeki fiziksel değişim öne çıkmaktadır. Ancak birlikte yaşayan canlılarda bu dönem ortadan kalkmış ve sürekli birliktelik, sürekli üretkenliğe dönüşmüştür.
Yetenekli insanlar başkalarının vuramadığı hedefi vurur, dahi insanlar ise başkalarının göremediği hedefi vurur. -Arthur Schopenhauer
Atomculuk ve bilgi
"Önemli olan yalnızca hangi atomların olduğu değil, aynı zamanda atomların hangi düzen içinde yerleşmiş olduklarıdır." - Demokritos. Demokritos'un her şeyin temelini atomların oluşturduğu söylemine karşılık gelen itirazlar arasında Aristoteles de vardır. Aristo'nun itirazı şu şekildedir; "Bir heykelde, yapıldığı taştan daha fazla bir şey vardır." Bu fazlalık, Aristo için 'biçim'dir. Ancak, Aristo'nun söylediği gibi bu fazlalık heykelin kendisinde biten bir şey değildir: Aristo'nun beyni ya da bizim beynimiz ile mermer arasındaki etkileşimde bulunan bir şeydir. Mermerin bir başka şey hakkında sahip olduğu ve Aristoteles ile bizim için anlamlı olan bilgiye ilişkin bir şeydir. Canlılar, biz, bilgiyi en iyi biçimde yönetmek için seçilmiş yapılarız. Doğaya uyum sağlamak, adapte olabilmek de bunu, yani bilgiyi iyi bir biçimde yönetmeyi gerektirir. Yani bilgi dediğimiz şey, etkileşimden doğar. Şey'in kendisinde mevcut değildir.
Kara deliğin yüzeyini pek zarar görmeden geçeriz, özellikle de kara delik yeterince büyükse, ama sonra gittikçe daha büyük bir hızla merkeze doğru düşeriz. Peki bu noktada ne olur? Bu noktada genel görelilik, her şeyin sonsuz küçüklükte bir noktaya ulaşana kadar sıkışacağını ve Büyük Patlama'daki gibi sonsuz bir yoğunluğa ulaşacağını öngörür. Bu, en azından kuantum kütle çekimi göz ardı edildiğinde böyledir. Bunun yerine kuantum kütle çekimi göz önünde tutulursa öngörü artık doğru olmaz çünkü evreni Büyük Patlama'da sektiren itici gücü göz ardı eder. Beklememiz gereken şey, merkeze yaklaştıkça düşen maddenin sonunda yavaşlaması ve çok yoğun duruma gelmesi ama sonsuz yoğunlukta olmaması gerektiğidir. Yoğunlaşır ama sonsuz küçük bir noktaya sıkışacak ölçüde değil. Çünkü küçüklüğün bir sınırı vardır. Bu, ilmek kuramının kara delik fiziğine uygulanmasının ilk örneğidir.
Reklam
Otoimmünite ve kanser (Gerçeğin Büyüsü, Richard Dawkins)
Bir antilop, ormanlık bölgede bir hışırtı duyduğunda irkilir ve orada o hışırtıya sebep olacak şeyin bir avcı olabileceğini düşünür. Ama rüzgar da gayet bunu yapabilir. Her rüzgarda irkilerek, orada bir avcı olabileceğini düşündüğünde ve buna önlem aldığında hayatta kalmayı sürdürür. Günümüzdeki bazı insanlarda da böyle şeylerin varlığını görüyoruz. Dünyanın o kişiyi yok etmek üzerine oynadığı bazı oyunlarla dolu olduğunu söyler. Bunlara "Paranoyak" deriz. Vahşi doğada hayatta kalmak için biraz da olsa paranoyak olmak gereklidir. Bağışıklık hücrelerimiz, bazen aşırı aktif olabilmektedir. Atopik insanlarda görülen bazı alerjik reaksiyonların sebeplerini biliyoruz. Vücuda giren polenlere karşı oluşan bağışıklık yanıtı aslında gereksizdir. Çünkü polenler vücuda zarar vermezler. Ancak bakteriye karşı olan bir bağışıklık bizi hasta olmaktan kurtarır. Dawkins, bakterilere karşı olan bağışıklığın normal olduğu gibi, polenlere karşı olan bağışıklığın paranoyasına değinerek otoimmüniteye atıf yapar. Otoimmünitenin varlığı, insanların kendi hücrelerinden köken alan kanser hücrelerine karşı savaşmasını ve onları ortadan kaldırmasını sağlar mı? Otoimmünite, kansere karşı gelişmiş bir evrimsel savunma olabilir mi?
Sokrates'in "Ruh Ölümsüzdür" çıkarımı
Üç sayısını örnek alalım. Üç sayısı bir "tek sayıdır". Tek sayı olmak onun bir özelliğidir. Aynı şekilde, iki ve dört "çift sayı"dırlar. Göründüğü kadarıyla, birbirlerini dışlayanlar sadece karşıt kavramlar değillerdir. Birbirlerinin karşıtı olmadıkları halde, içlerinde karşıt özellikler barındıran şeyler de sahip oldukları bu özelliğin karşıtı olan kavramı dışlarlar, onun yaklaşmasıyla ya yok olurlar ya da geri çekilirler. Üç sayısının da üç olmayı sürdürmekteyken çift sayı olmaya zorlandığında ya kaybolacağı ya da başına bir sürü şey geleceği gibi. İki, üçün karşıtı değildir. Üç ideasının hakim olduğu her şey sadece üç değil, aynı zamanda tek sayı da olmak zorunda. Demek ki, "çift" ideası hiçbir zaman üçe ulaşamayacak. Üç örneğinde olduğu gibi, üç "çift"e karşı olmadığı halde onu kabul etmiyor, çünkü içinde ona karşı olan bir özellik barındırıyor. Aynı durum iki ile "tek", ateş ile soğuk arasında da söz konusu. -Varlığıyla bedeni canlı kılması için o bedende bulunması gereken şey nedir? -Ruh -Bu durumda, ruh mülkiyetine geçirdiği her şeye hayat verir diyebilir miyiz? -Evet -Peki hayatın karşıtı nedir? -Ölüm -O halde az önce konuştuklarımıza göre, ruh her zaman kendisinde bulunan şeyin karşıtını hiçbir şekilde kabul etmeyecektir. Söyle, "Çift" ideasını kabul etmeyeni nasıl adlandırırız? -Çift olmayan -Adaleti kabul etmeyene? -Adil olmayan -Peki ölümü kabul etmeyeni nasıl adlandırabiliriz? -Ölümsüz! -Demek ki o halde ruh ölümü kabul etmez. -Evet. -O halde ruh ölümsüzdür.