Ömer Faruk

Gönüllerini vefa membaından nasiplendirenler, ateş gibi olan nefislerini gül bahçesi haline getirilmişler demektir. O öyle bir gül bahçesidir ki, içinde zikir gülleri, tesbih bülbülleri, iman ve İrfan çimenleri, ilahi lütuf çiçekleri ve amel-i salih ırmakları vardır.
Reklam
Hâlbuki vefâ, İslâmi şiarlardan biri ve belki de en esaslısıdır. Gerçi İslâm nazarında esasların esâsı imandır. Fakat imanın aynı zamanda bir vefakarlık tezahürü olduğu da muhakkaktır. Zira vefa, ahte riayet, yani verilen sözde durmadır. İman da ruhlar aleminde Rabb'i tasdik ve ikrara bu dünyada sadakat gösterilmesi, yani netice itibarıyla bir vefakarlıktır.
Gözlerine perde inince (katarakt olunca), hemen onları tedavi etmeye çalışırsın! Gözlerin öyle bir duruma gelmişse, şu dünyanın zevklerini tattığı içindir. Sen o zevklerden bir an bile mahrum kalmamak için de hemen tedavi olmak istersin! İyi de senin kalp gözün kırk yıldır perdeli ve sen onun tedavisi ile hiç ilgilenmiyorsun!

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Sana kemal (manevî olgunluk ve irfan) kapısı bir açılsa, Allah'a karşı isyan ve itaatsizliğe niçin dönesin ki? Sarayın kapısı kendisine açılan birinin, bir kulübeye geri döndüğünü hiç gördün mü?
Geceleri kalkıp ibadet etmiyorsun, gündüzleri de oruç tutmuyorsun, öyleyken senin bütün o yaşantında ve bütün bedeninde üzüntü ve kederden eser yok! Çünkü gaflet senin kalbini haklamış! Canlı olan ufak bir iğne batmasına bile derhal tepki verir, ama ölü yıkılışsa ikiye bölsen bile acı duymaz. Şu hâlinle senin de kalbin ölü demektir.
Reklam
Sen nefsinin sonunda senin hakkından gelecek kadar onun bütün isteklerini yerine getirerek habire güçlendireceksin, ondan sonra da onu alt edip yeneceksin, öyle mi? Sen ne yaptığının ya farkında değilsin, ya da cahilin tekisin!
Gelin Tacı
Gelin TacıAtaullah İskenderi
9.3/10 · 2.961 okunma
Zira tarîkatta esas gâye, Cenâb-ı Hakk'ı korkutma yoluyla değil, sevdirerek tanımaktı. Korkutmak, ürkütmek hayvan terbiyesiydi ve âvama mahsustu, mahlûkatın eşref ve ekmeli olan insâna, hele olgunlaşmış kâmil insâna sevgi yakışırdı. Sevgiden hoşlanmayan yoktu ve olamazdı.
Tarikat dersi olan irşâdlarda esas gaye, âtıl ve gâfil insanları uyandırmakdı. Katı zühdün yerine, din aşkını, Allah aşkını getirmek, gönüllerde İslâm kardeşliği birlik ve yurt dirliği kurmaktı; dolayısıyla edep, terbiye, ahlâk ve insanlık telkîn eylemekti. İnsanları birbirine sevdirmek, kaynaştırmak gayretinde idiler. Tarîkatların ve tarîkat felsefesinin, ruhun derinliğine sinmiş bir hoşgörülük mesleği olması, bundan ileri geliyordu.
Reklam
《Hesâba çekilmezden evvel, nefislerinizi hesâba çekiniz.》 hadîs-i şerifini uyarak insanın herkesten önce kendi noksanlarını arayıp bulmaya ve onları düzeltip ta'mir etmeye sür'atle sarılması gerçek ma'rifet ve gerçek irfândır. Bilindiği gibi tarikat halkasından gelip geçen bütün salih ve kâmil velîler kendi kusûr ve noksanlarını araştırmaktan bir an bile gâfil bulunmadıkları gibi nefislerine ithamdan tektir ve horlamaktan da geri kalmamışlardır. Bunun yanısıra îmanlarını kuvvetlendirmek, yakîn duygularını arttırmak ve irfân tahsil etmekten de müstağni' kalmamışlardır.
Ömer Faruk
Bir kitabı okumayı düşünüyor
Tebük Gazvesi
Tebük GazvesiMahmud Sâmi Ramazanoğlu
9/10 · 5 okunma
Ömer Faruk
Bir kitabı okumayı düşünüyor
Hazret-i Halid Bin Velid (r.a.)
Hazret-i Halid Bin Velid (r.a.)Mahmud Sâmi Ramazanoğlu
10/10 · 10 okunma
Beşerîn saâdetinin temeli ve arzû edilen gerçek medeniyetin 《özü》 mesabesinde bulunan Kur'an'ın hükümlerine -künhüne vakıf olarak- tâbi olanların, terakkî yolunda ilerleyip gerçek maksadı nâil olacakları tabiîdir.
Resim