"Yaşamın yalnızca anlaşılamaz, bilinemez olmakla kalmayacak, yer yer, yaşanamaz hale de gelecek:Garip, çelişkili yönelmelerinle, kendini öyle durumlara sokacaksın ki, içinden çıkılamaz bile değil, daha, içine girilemez bile olacaklar. Yaşamdan ne istediğini bilememekle de kalmayacaksın -bakacaksın ki, ne olduğunu bilmediğin şeyler istemişsin; istediğinin ne olduğunu bilmeden de, ne olduğunu bilmediğin şeyler yapmışsın. Çelişkili eylemlerinle hem kendini hem de ilişkide olduğun kişileri öyle durumlara sokmuş olacaksın ki, sen de onlar da, ne yapılabileceğini bilemediğiniz durumlarda kalacaksınız. Anlaşılamaz, bilinemez, giderek, yaşanamaz bir yaşam yaşayacaksın–bunu, üstelik, ötekilere de yaşatacaksın. Yaşam yaşanamaz olacak senin için de, ötekiler için de... Yaşamı yaşayamayacaksınız.
Ancak arada bir gerçekten yaşayacaksın: duygusal olarak "unutulmaz bir an" denen yaşam aralıklarından birinde, tam kendin olarak, tam kendisiyle yüzyüze geldiğin bir başka kişiyle birlikte, birşey yaşadığında (bir sevinç, bir acı...) – o zaman gerçekten yaşarsın. Ama bu "an"ları son derece seyrek yaşarsın (kimi insanlar- çoğunluk-bunları hiç yaşamaz belki); son derece de kısa... Gene de, bunların sağladığı anlam yoğunluğu, yaşamının bütün geriye kalan çölünü yeşertmeye yetecek."
|Oruç Aruoba-de ki işte|