Osmanli Devleti'nin dış siyasetini âdeta yabancı dil bilen Fenerli Rumlar adı verilen Rumlar yönetmekteydi. Bu sebepten, yabancı devletlerle yapılan bütün siyasi ve ticari ilişkilerde bulunduklarından dolayı Osmanlı Devleti'nin bütün siyasetini öğrenmiş oluyorlardı.
Osmanlı tarihi, en başta Türklerin tarihidir, Türk devletinin tarihidir; ama aynı zamanda etrafımızdaki yirmi küsur devlette yaşayan onu aşkın milletin, çok dinli, çok dilli kavimlerin ortak tarihidir.
Osmanlı kurumlarının son derece mutlakiyetçi ve sömürücü olduğu göz önünde bulundurulduğunda, sultanın matbaa makinesine gösterdiği düşmanca tutumu anlamak zor değildir. Kitaplar fikirlerin yayılmasına neden olurlar ve böylece nüfusu kontrol altında tutmak güçleşir.
Başlığa bakınca ne alaka diyebilirsiniz ancak Üç İstanbul’u okurken daha 90. Sayfaya gelmiştim ki bir benzerlik kurmadan edemedim. Marcel Proust; Kayıp Zamanın İzinde serisinde yemek masalarında, kabul günlerde uzun uzun Paris Aristokratik kesim eleştirileri yapar ve bu kesimin kokuşmuş hallerini bize ironik şekilde anlatır. Fark ettim ki Kuntay da Hidayet’ in iftar davetinde( sonuçta onlardaki kabul günleri biraz da bizim kültürümüzdeki iftarı karşılar) Osmanlı dönemi aydın ve bürokratik kesimin kokuşmuşluğunu gayet ironik şekilde bir yemek masası etrafında anlatıyor. Bu benzerlikler çok hoşuma gidiyor. Belki başkaları da fark etmiştir ama yazmaktan kendimi alamadım.
Üç İstanbulMithat Cemal Kuntay · Oğlak Yayıncılık · 20202,938 okunma
Kendisine sığınan Macar asilzâdelerini isteyen Rusya ve Avusturya'ya karşı, II. Mahmud şöyle demişti: “Tacımı veririm, tahtımı veririm ama devletime sığınanları asla vermem!”