Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ailede çocuklar sık sık ölürse yeni doğan çocuğa adı Kur'an'dan seçerler. Böyle çocuklara, kötü ruhlar zarar vermesin diye, Dursun, Dönmez, Sönmez, Demir vs. adlar verilirdi. Orta Asya, Altay ve Sibirya Türklerinde ise böyle çocuklara itle, domuzla ilgili isimler bile veril­miştir. ismi çocuğun kulağına dedesi, ninesi veya çok çocuklu kadınlardan biri söyler. O, ağzını çocuğun kulağına dayayıp üç defa yüksek sesle, "Senin adın oldu filankes." der. Bundan sonra çocuğun kırkı çıkana kadar öyle bir adete emel olunmaz. Lakin anne ve çocuk yine etraftan korunurdu. Kırkı çıktığı gün anne ve çocuk ritüalik temizlenme için yıkanırdı ki, buna "kırk dökme" denir. Kırk dökmeden sonra anne ve çocuk hiçbir kötü ruhtan, çileden korunmamakla istenilen yere gidebilir­
Sayfa 50 - Akçağ YayınlarıKitabı okuyor
Öyle ise, şu kısa, fâni ömrünü fâni şeylere sarfetme ki, fâni olmasın. Bâki şeylere sarfet ki, bâki kalsın.
Sayfa 182
Reklam
Bunu da harf devrimini savunanlara ithaf ediyorum :)
Öyle reformlar vardır ki içinden bir milletin bilgeliği ortaya çıkarken, diğer taraftan ihanetierin en büyüğünü barındıranlar da vardır. Yakın tarihimizde Japonya ve Türkiye örnekleri bu hususta klasik durum arz ederler. XIX. asrın sonu ve XX. asrın başında bu iki ülke ben­zer ve kıyaslanabilir durum arz ediyorlardı. İkisi de eski imparatorluk,
Sayfa 25 - Fide Yayınları | PDFKitabı okuyacak
Âhiret gibi, dünya saadeti dahi, ibadette ve Allah'a asker olmaktadır. Öyle ise, biz daima: اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ عَلَى الطَّاعَةِ وَالتَّوْف۪يقِ demeliyiz. Ve müslüman olduğumuza şükretmeliyiz.
İnsan sevgiyi ararken de bencil. Kendini tamamlayacak olanları seviyor. Kendini "tamam" hissettiğinde ise daha zor seviyor. İnce eleyip sık dokuyor. Eşinde de bulamadıkları ya da cinsiyet farkından dolayı bulamayacakları varsa, arayışını çocuğunun sırtına yüklüyor. Hayatta olamadığı ne varsa çocuklarında görmek istiyor. Sanki eksikler öyle tamamlanıyor. Hiç düşündün mü, insanlar çocuklarından bahsederken neden "biz" diyor? Çünkü çocukları onlar için kız ya da oğul değil, birinci çoğul...
Müslüman'ın Müslümana Hakları
Din kardeşlerinin cenazesinin ardından gitmelidir. Peygamber (s.a.v.) buyurur: "Cenazenin ardından gidene bir kırat, defnedilinceye kadar bekleyene iki kırat sevap yazılır ki, her kırat defalarca Uhud dağından büyüktür. Cenazeyi teşyi etmenin edebleri şunlardır: Susmalı, konuşmamalı, gülmemeli, taziye vermeli ve kendi ölümünü düşünmelidir. Ameş (r.a.) diyor ki: Cenazenin ardından gittiğimiz zaman, öyle üzülürdük ki, dışardan gelen kimse kime taziye vereceğini bilmezdi. Çünkü hepimiz birbirimizden üzgündük. Peygamberimiz buyurdu ki: “Ölünün arkasından üç şey gider: Ehli, malı ve amelleri. Ehli ve malı geri döner, amelleri ise onunla beraber kalır."
Reklam
Gökyüzünün ortası hep duruyor, çembersel devinim sınırı ise nasılsa öyle kalıyor.
Evet sevgi ve muhabbet karşı tarafa kemal ve cemal karşılığında verilir. Yani biri güzelse ona muhabbet duyanların sayısı artar. Bu da onu bağ kuran, kurabilen bir yapıya iter. Kemalat var ise yani kabiliyeti, mahareti, becerisi vs. O zaman da sevgiye ve insanların muhabbetini celp etmeye başlar. Ancak insan, zaman la beraber bedenen yaşlanır, eski albenisi kalmaz. Oysa ruh öyle değildir. Sonsuz bir muhabbet besler. Çünkü kaynağı Yaratıcısıdır. Biz şayet kalp ile yakınlık duyuyorsak, kalbimiz aynadır. Allah'ın Vedud ismine mazhardır. Vedud ne kadar var ise, sevgi o kadar o aynada yansıyacaktır. Vedud ezeli ve ebedi olduğuna göre, bize verilen kalp aynasında yansıyan esmanın, sevginin, muhabbetin yansıttığı o ışık, nur, sonsuz olacaktır. Buna delil çocuklardır. Onları eğitim dediğimiz budama makinesinde çok törpüleyemediyseniz, göreceksiniz, hayallerinin, düşüncelerinin ve sevmelerinin sınırı yoktur. Sınırları biz kendimiz koyarız.
Sayfa 86 - Foliant YayıneviKitabı okuyor
Her devlet kendisi için erektir, —dışa karşı korunma— iç gelişmesi ve oluşumu ise zorunlu olarak basamak basamaktır, bu basamaklanışta da akla-uygunluk, adillik, savunma, özgürlükten önce gelir. Devlet bir kurumlar dizgesidir a) dizge olarak anayasa, b) aynı zamanda bunun içeriği, öyle ki burada gerçek çıkar ve ilgiler bilinç düzeyine çıkar, etkinliğe kavuşur. Bu ilerleyişi salt bağlamın dış tutarlılık ve zorunluğu değil, olgudaki, kavramdaki zorunluluk belirler. Budur gerçek olgu.
Azıcık derin düşünmeyle, muhtemelen çoğumuzun söyleyeceği de budur. Biz hislerimiz miyiz? Hayır, biz hislerin kendisi değiliz, hislere sahip olan şeyiz. Biz, algılarımız mıyız? Aynı nedenle yine hayır. Yönelimlerimiz miyiz, karakterimiz miyiz? Eh, yine hayır -çünkü yönelimler, karakterler belirli şekilde davranma eğilimleridir; biz eğilimler değiliz, onun yerine bu eğilimlere sahip olan şeyiz. Aynı şekilde biz bilinç de değiliz, biz bilinçli olan her ne ise oyuz. Gelgelelim beşinci (gerçekte Milinda'nın ilk sıraya yerleştirdiği) öğe daha tartışmalı olabilir. Maddi öğe, diğer bir deyişle beden; bilinçli, yöne­ limleri, algıları ve hisleri olan şey olamaz mı? Aslına bakılırsa Nagasena'nın beden olup olmadığı sorulduğunda, Nagasena niçin öyle olmadığını söyle­mekte bu denli hızlı davranmaktadır?
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.