Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Baskıcı, reddedici, aşırı koruyucu ya da aşırı hoşgörülü bir ortamda yetişen insanlar özerk bir varlık olmayı öğrenemezler. Özerklik, özgürce seçim yapabilmeyi tanımlar ve var olan seçenekler arasından bir seçim yapabilmekten de öte bir anlam taşır, insanın zamanla olan ilişkisini de içerir. İnsanlar vardır bilirsiniz, bir eyleme geçmeyi son dakikaya erteler, sonra bir telaş yaşarlar. Kimiyse zamanının denetimi kendi elinde değilmişçesine her yere geç kalır. Böyle insanlar tıpkı çocukken olduğu gibi, baskı ve tehditle güdülenir, zamanlarını özerk bir biçimde kullanamazlar. Üstlerinde bir baskı olmadıkça hareketsiz kalır, başka bir gücün kendilerini eyleme geçirmesini beklerler. İçinde bulundukları durumu "üşenme" sözcüğüyle dile getiren bu insanlar, günlük yaşamlarını başkalarının kendilerine verdiği bir görev gibi sürdürürler. Özerkliği öğrenememiş olmaları kendi sorumluluklarını üstlenebilmelerini engellediğinden, zaman kullanımını kendi dışlarındaki etmenlere bırakarak sürüklenir, üstelik bundan ötürü çevresel koşulları sorumlu tutarlar. Her yere geç kalma eğiliminde olan insanlar, bunun kendi sorumlulukları olduğunu görmezden gelerek, her defasında gecikmelerini haklı gösterecek bir neden bulurlar.
"Aydınlanmanın soyut insan kavramının herkeste tek tek görünen gücünü temsil eden bireyin yerini benzersiz bir tekil özne olarak birey alır. Birbirlerine eşit, özerk ve birbirinden bağımsız varlıklar gibi görüp davranmaya başladıklarında, insanlar aslında sözcüğün gerçek anlamıyla birey olmuşlardır."
Reklam
Toplum normlarına meydan okurcasına davranışlarda bulunmanın derininde aşırı bağımlılık eğilimleri bulunur. Böylesine bağımlı bir insan özerk olmayı öğrenememiş olduğundan, karşıt tepki geliştirmeyi bireyleşme olarak yorumlar.
Sayfa 113Kitabı okudu
Kitle hareketleri özerk ve kendine yeten bir kişinin varoluşunu hem kısır ve anlamsız hem de bozulmuş ve kötü olarak resmederler. Tek başına duran insan, âciz, sefil ve günahkâr bir mahluktur. Bu mahlukun tek kurtuluş yolu kendini reddetmesinde ve kutsal bir topluluğun -kilise, ulus, parti vb. bağrında kendine yeni bir hayat bulmasındadır. Benliğin bu şekilde kötülenişi ihtirası en üst safhaya taşır.
İnsan kendi benliğini -duygularını ve onlara karşı sorumluluğunu- ne kadar kaybederse, o kadar kinci olur ve bunun farkına bile varmaz. Bu saldırganlık kendi özerkliğimizi kısıtlamamızın bir sonucudur, hatta özerklik kaybına karşı koymak istediğim iz durumlarda bile. Böyle anlarda bütün gelişimimiz kendini tekrar eder: Çocukların algı ve duygularının bastırılması, ortaya çıkan saldırganlığı gizleyen bir itaate neden olmakla birlikte, saldırganlığı daha da arttırır. Çocuğun öfkesi kendi acısına ve canlılığına yöneliktir, çünkü bunların anne baba tarafından uygulanan baskının ve keyfiliğin nedeni olduğunu düşünür. Kendiliğin ilk bölünmesi bu sırada gerçekleşir: Kendi özerk gelişiminin başlangıcı olabilecek şeyin çocuğun kendisi tarafından reddedilmesi, yani canlılığın bir kenara itilmesi. Kendi ezilişine alet edilmiş olması, kendi kendiliğine olan nefreti azaltmamaktadır. Aksine, bu toplumsal normlarca derinleştirilen sürekli bir bölünme sürecidir.
Sayfa 61 - Çitlembik YayınlarıKitabı okuyor
Toplum normlarına meydan okurcasına davranışlarda bulunmanın derininde aşırı bağımlılık eğilimleri bulunur. Böylesine bağımlı bir insan özerk olmayı öğrenememiş olduğundan, karşıt tepki geliştirmeyi bireyselleşme olarak yorumlar.
Sayfa 113Kitabı okudu
Reklam
Bir çocuğa değer verilmemesi, onu kendine özgü hakları olan özerk bir varlık olarak tanımama anlamına gelir.
Özerk insan olamama sorununu aile içi ilişkilere indirgeyerek tartışmak insafsızlık olabilir, ama konu nedense hep bu sınırlar içinde tutulmuştur. Ancak daha genelinde konu oldukça karmaşık. Çünkü bireysel özerkliğimiz ailenin ötesinde birçok unsur tarafından ipoteklenmiş durumda, ailenin kendisi de öyle.
Fanatizm
Kitle hareketleri taraftarlarının kalbindeki ihtirası alevlendirmek ve körüklemek yoluyla, bir iç dengenin yerleşmesini önlerler. Benlikten yabancılaşmayı kalıcılaştırmak için dolaysız araçlara da başvururlar. Özerk ve kendine yeten bir kişinin varoluşunu hem kısır ve anlamsız hem de bozulmuş ve kötü olarak resmederler. Tek başına duran insan, âciz, sefil ve günahkâr bir mahluktur. Bu mahlukun tek kurtuluş yolu kendini reddetmesinde ve kutsal bir topluluğun -kilise, ulus, parti vb.- bağrında kendine yeni bir hayat bulmasındadır. Benliğin bu şekilde kötülenişi ihtirası da en üst safhaya taşır.
Sayfa 110Kitabı okudu
Bazı insanlar yaygın kızgınlık tepkilerini, her şeye karşı çıkma ya da insanları sürekli karşılarına alma biçiminde yaşarlar. Bu insanlar genellikle özerk olmayı yanlış yorumlamış kişilerdir. Örneğin bir diğer insanın görüşünü kabul etmek onlar için benliklerini yitirme anlamına gelir ve mutlaka karşıt görüş geliştirip tartışma ortamı yaratarak yok olma kaygılarından kurtulmaya çalışırlar. Çoğu kez ortaya attıkları karşıt görüşe gerçekten inanıp inanmadıkları da pek önemli değildir.
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.