ANZAKLI ÖMER
Amerika 'ya gittiğim ilk yıllar ( 1957) lisanım pek o kadar iyi değil. Newyork'da Medical Center Hospital adlı bir hastahanede görev almıştım. Vazifem kan almak,kan vermek, serum takmak, elektrokardiyoğrafi çekmek gibi işler. Hastaya o kadar önem veriyorlar ki yeni doktorlar hemen direkt olarak hasta muayenesine, tedavisine
GÖRÜCÜ
İşten eve geldiğimde oldukça yorgundum. Elbiselerimi değiştirip hemen odama çekilip uzanmak istiyordum.
--Anne! Ben geldim!
Mutfaktaydı. Sesimi duyunca ellerini havluya silerek yanıma geldi. Gülümsüyordu.
--Hoş geldin, aslan oğlum. Hay maşallah. Seni yaradana kurban olurum ben.
Şaşırmıştım. Ama hemen kendimi toparladım. Ne de olsa böyle bir
Yaşlı olarak doğup yıllar geçtikçe gençleşen sıradışı bir adamın sıradışı bir hikayesi... Benjamin toplumun benimsediği şeklin dışında bir görünüşle dünyaya geliyor ve bu görünüşü yüzünden toplumdan bir nebze dışlanıyor. Bana göre kitabın anlatımı hiçbir duyguyu barındırmıyordu ve fazlasıyla tekdüzeydi, yazar oldu bittiye getirmiş kitabı. Tam okuduğum yerde moda gireceğim hop olay değişiyor, kitaba tutunmakta zorlandım. Yazardan bu kadar güzel bir konuyu daha derinlemesine anlatmasını ve psikolojik analizler yapmasını beklerdim. Peki bu kitapta sevdiğim şey neydi? Tabiki vermek istediği mesaj. "FARKLILIKLARIMIZ BİZİ BİZ YAPAN ŞEYLERDİR !"
*Sevgilimin nefret ettiğim kankası**
Duygu neydi öle yaaa
Gülmekten helak oldum neler yaşanmış
'Sevenleri rahat bırakın , sevimsiz kankalar!'
***Yine mi özel gün abi!..***
-Murat bu hafta sonu ........oluyorsun!
Bu sözden sonra gözümün önüne 'Selvi Boylum Al yazmalım'dan bir sahne geldi. (yazısınin ardından gelen cumle sonu bir