Namaz, Hazret-i Allah ile kul arasında bir sıla (buluşma), kulun huzûrullâha çıkıp kulluğunu arz etmesidir.
İmâm-ı Rabbânî (k.s.) Hazretleri, bir mektuplarında buyuruyorlar ki:
“Namaz, kelime-i şehâdetten sonra İslâm’ın en mühim ikinci şartıdır. Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerîm’de, ‘Zikrim için namaz kıl’ (Tâhâ Sûresi, âyet 14) buyuruyor.
Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz, ‘Namaz, müminin mîracıdır.’ ve “Kulun Allâh’a en yakın olduğu an, namazda secdede olduğu andır’ buyurmuşlardır. Yine Peygamber Efendimizin (s.a.v.), ‘Benim Allah ile beraber olduğum bir vakit vardır...’ buyurduğu husûsî vakit, namazdır.
Namaz, günahları yok edici bir ibâdettir.
Namaz; namaz kılanı, fuhşiyâttan (edepsizlikten) ve münkerâttan (akıl ve şeriata uymayan her şeyden) nehyeder.
Namaz, Resûlullah Efendimizin (s.a.v.), ‘Beni rahatlat ya Bilâl!’ buyurarak, îfasıyla rahatlamayı talep ettiği bir ibâdettir.
Namaz, dînin direğidir. Namaz, İslâm ile küfür arasını ayıran bir ibâdettir.”
Hz. Enes (r.a.) rivâyet ediyor: Resûlullah (s.a.v.) Efendimizin, vefat ederken yaptığı vasiyeti şu idi: “Aman namaza sarılın! Köle ve câriyelerinizin hukûkuna riâyet edin.”