Eğer arzu, doğal olarak çokluğu ve yaratımı arıyorsa, o halde, arzunun kendi kendine üretimine engel olan toplumsal oluşumların nasıl ortaya çıktığı sorunu gündeme gelir. Deleuze ve Guattari, sabit bir statüye ve metafizik bir varoluşa sahip görünümler taşıyan, belirli toplumsal düzenlemeler içinde üretilmiş içgüdü, gereksinim, istek ve çıkarı arzudan ayırt ediyor. öncekiler gerçektir, ancak, belirli bir makinesel toplumsal düzenlemenin ürünüdürler; aksine arzu, düzenlemenin kendisidir. Gereksinim ve çıkarların arzuyla bir benzerlik. taşıyacağını varsaymak için bir neden yoktur. Sonuçta, bilinç dışı arzu, çıkarlara ve bilinçli isteklere karşı hareket edecek şekilde üretilebilir. Arzunun, çokluğun ve yaratımın varoluş kazanmalarını önlemek üzere toplum içinde iş gören sayısız güç vardır; bunlar, bir potansiyelin gerçekleşmesini engellemekten daha çok başka ilişkilerin meydana gelmesi için kendilerini araya sokarak iş görürler. İçkinliği ve tutarlılığı kesintiye uğradığı zaman arzu, bir
başka arzu tarafından "bastırılır,
Arzu, şu şekilde aldatılabilir ya da ele geçirilebilir: Temel bastırmanın acısı, yasayı ihlal etmenin sonucu olarak temsil edilir; o halde, yasaya itaat edilirse üretim, ona eşlik eden temel bastırmayla birlikte sona erer. Acı, bir günahın cezalandırılmasıdır. Sınırların deneyim tarafından haklı çıkarıldığı görülüyor, çünkü onlar acı çekmeye anlam katıyorlar..
Kimse çalışmak istemez. İnsanlar genellikle tembeldir. Çalışsalar bile, bunu sadece, kendi dinlenme koşullarını iyileştirmek için yaparlar (Nietzsche, 1961: 56-8).
Her yoğunluk, kendi yaşamında ölüm deneyimini kontrol eder ve onu kuşatır. Ve kuşkusuz bu, her yoğunluğun, sonunda sönüp gittiği, her oluşun, bir ölüm-oluşa dönüştüğü durumdur! O zaman ölüm gerçekten de meydana gelir..
İçtenlik, katıksız metafızik varsayımdır. Sadece mizah, kılık değiştirme, yerinden etme ve tutku dostluğu korur. Arzu, hem benliğe hem de ötekine yönelik tersine çevirme, gülme, ağzına geleni söyleme, bağışlama, dönüştürme ve ifade etme yeteneğidir.
İnsan doğası, uslamlamasını yöneten kurallardan ve bu uslamlamayı harekete geçirici tutkulardan oluşur. Her özne, özgül bir inançlar ve beklentiler kümesi olarak bu yapıdan üretilecektir. Aslında insan doğasına dair bilgi tümüyle pratiktir: Tutkuları yönetme ya da yönlendirme ile ilgili bir ahlaktır. Felsefe, kim olduğumuza değil, ne yaptığımıza ilişkin kuramdır...