Vefat Ve Başsağlığı
Merhum, Cemile Ermiş'in kocası, Ümit Ermiş'in babası, Saadet ninenin hayırsız damadı, Saffet Söylemezoğlu'nun arkadaşı, Emel Sevinir'in yasak aşkı, Ahmet Cemal Lisesinin emekli tarih öğretmeni, Coşkun Ermiş. Bir gece aldığı son nefesini bir tiyatro sahnesinde veren tiyatrocu Coşkun Ermiş son derece ciddi ve gerçek bir ölümle dar-ül fenadan dar-ül bekaya göç etmiştir. Sevenlerine başsağlığını borç biliriz.
Saffet: Biraz kalbi vardı. Evet, gerçeği açıklamak zorundayım: Coşkun Ermiş, kalbi olduğu için ölmüş bulunuyor. Hayat oyunlarını gereğinden fazla ciddiye alan merhum, ölümü de aynı ciddiyetle karşıladı. Onun kadar ciddi olmayan biri, böyle bir durumda, hiç olmazsa baygınlıkla yetinebilirdi. Coşkun öldü. Çünkü oyunlar, onun için bir ölüm kalım meselesiydi. Başka türlü yapamazdı: Hayatını ve özellikle ölümünü büyütmek zorundaydı. Biz de şimdi kendisini ciddiye almak zorundayız. Çünkü merhum, güldürmeyi sevdiği kadar, ağlatmayı da severdi.
"Dünya bizimdir. Dünya işçilerindir. Bizim için ırk ve uluslar yoktur. Salt bizi horlayanlar ve arkadaşlar vardır bizler için. Tüm işçiler dostumuzdur. Tüm varsıllar ve güçlüler ise karşıtımız... İnsan gerçekçi bir gözle dünyaya bakacak olursa, bizlerin ne denli sayıca çok olduğumuzu anlayabiliyor. Ve işçilerin ne kadar büyük bir gücün sahibi olduklarını anladığımızda, insan öyle mutlu, öyle kıvançlı oluyor ki. Sanki bir pazar günü doğuyor içimizde. Yahudi, Alman, Fransız da aynı sevinci duyuyor, dünyaya bizim gözlerimizle baktıkları zaman. Biz sanki tümümüz aynı ananın çocuklarıyız, Anacık. Tekmil yeryüzündeki işçilerin aynı olan ekmek kavgasının ve önünde hiçbir gücün geçemeyeceği kavganın kardeşleriyiz bizler. Gide gide büyüyen bir güç bşr güneş gibi ısıtıyor bizi. Adaletin gökyüzünde doğmuş yeni güneşi bu. Adalet göklerin güneşi... Bu gökyüzü de işçinin gönlündedir.
"Ben insanların yenilenmesine, bunun gerektiğine inanıyorum. Eğer birisi pislenecek olursa, öncelikle onu hamama götürüp yıkamak, sonra da tertemiz giysilerle donatmak gerekir. Böylece iyleşmiş, kirlerinden arınmış olur. Öyle değil mi? Yok eğer kişinin ruhu kir tutmuşsa; o zaman kan akacak olsa da; eski deriyi soyup çıkarmak ve yerine yenisi koymak gerekecek demektir. Doğru değil mi? Tersi bir durumda bir insanın içini nasıl temizleyip kirinden arındırırsın, ha?"
Bana kalırsa, insanın etini değil, ruhunu kıymık kıymık ederler. Bu daha çok acı verir insana. O pis elleriyle, insanın ruhunu tuttukları vakit, acısı daha çok olur bunun...