- Konstantinopolis'te Latin serpuşu göreceğimize, Türklerin sarığını görmeyi tercih ederiz... Bize yaptıklarınızı unuttunuz mu? Bu güzelim şehri nasıl yağmaladığınızı, tertemiz kiliselerimizi ve bakirelerimizi nasıl kirlettiğinizi biz unutmadık. Bu muhteşem şehir, şimdi sefaletin eşiğindeyse bunun sorumlusu sizsiniz... Şimdi buraya geliyorsunuz, sapkın kilisenizin tüm çirkefiyle birlikte aramıza karışıyor, hiç utanmadan kendi inançlarınızı dayatıyorsunuz... Siz kim olduğunuzu sanıyorsunuz? Kaderlerimize, siz ya da kaypak İmparator değil, bizzat Tanrı'nın kendisi karar verir. Yardımınızı istemiyoruz..
Yediği darbelerle kızarmış değirmi yüzü, beyaz sakallarının üzerine döküldüğü boynundaki kırmızı tören latası ve uzun kara cüppesiyle pek heybetli görünüyordu Piskopos. Sanki bu görünümünden rahatsız olmuşçasına, papazlardan biri uzanarak piskoposun sakalını koparırcasına çekiştirdi. Canının acısından gözlerinden yaş gelse de sesini çıkarmadı yaşlı adam. Ancak,
- Bu öfkenizi kardeşinize değil. Türklere saklayın, der demez;
- Türkler bile sizin yıkıcılığınızla yarışamaz, diye bağırdı kalabalıktan iri yarı, üstündeki işliği is pas içinde, muhtemelen demirci olan biri..
Oysa Avrupa ordularında etkili bir topçu bataryası oluşturmak, bunu savaş alanına nakledebilmek, güherçileyi, kükürdü ve kömürü, intikal sırasında nemden koruyabilmek hala büyük bir sorundu. Çoğu zaman savaş alanında barut karışımlarını hazırlarken, yeterli ustalığı bir türlü oluşturamamaktan kaynaklanan kazaları önleyemiyorlardı. Daha büyük bir sorun da namluların daha etkili barut alaşımlarının tesirini tolere edememesiydi. Uzun ve etkili atışlar için namluların, hatta topların tüm bölümlerinin dökme bronzdan olması zorunluluğu vardı, ancak bu da maliyeti çok arttırıyordu. Osmanlıların bu konudaki diğer bir avantajı da bakır, kalay ve güherçile gibi gerekli doğal malzemenin kolayca ulaşabileceği bereketli bir coğrafyaya sahip olmalarıydı. Türk ordularının lojistik destek ve ikmal noktaları belirleme ve olağanüstü bir hızda intikal etme yeteneği, bu yeni gelişen teknolojiyle birleştiği için, Avrupalıların Türk korkusu iyiden iyiye dizginlenemez bir hal almıştı. Göçebe Türklerin tarihinde daima yağmalanacak, 'düşman' bir kavram olarak görülen 'şehir' unsuru, yeniçağın eşiğine gelmiş bir dünyanın bilinçaltı korkularını tetikliyor, sanıldığından büyük bir dehşete sebebiyet veriyordu..