Adam suçun Napolyon’u,Watson.Bu koca şehirdeki kötülüklerin yarısını ve fark edilemeyen şeylerin neredeyse hepsini düzenleyen kişi o.Bir dahi,bir filozof,bir soyut düşünür.Birinci sınıf bir beyne sahip.
Çok acı çekmiş, türlü badireler atlatmış ve sırlarını saklamayı hak ediyordu. Karşılığında ödediği bedeli düşününce onun hayatını kıskandığım için utanıyordum ve hak etmek için hiçbir çaba sarf etmediğim güvenli ve sırdaşı olmayan hayatım yüzünden kendimi şanslı görmeye çalıştım.
Buradaki hayatlarının tekdüzeliği, değişmek bilmeyen günler ve sonsuza dek sürecekmiş gibi görünen bu ölümsüz yaz günü, sanki bedenlerinin yanı sıra duygularını da esir almış ve onları, Peter Pan ve Kayıp Çocuklar gibi gençliklerine hapsetmişti.
Annem bana doğru eğildi ve ne kadar gergin olduğunu belli eden bir fısıltıyla bir bardak su isteyip istemediğimi sordu. Bu, annemin dilinde kendine hakim ol, insanlar sana bakıyor demekti.
Başlangıç kitabı için oldukça güzeldi. Akıcı anlatımıyla insanı merak içinde bırakıyor kitap bittiğinde öğrendiğim en ilginç şeyde kitaptaki fotoğrafların gerçek fotoğraflardan derlenmiş olmasıydı