Reşat Nuri, 1930 yılında yayımlanan bu kitabında hepimizin bildiği gibi orta sınıf bir ailenin dramını ele alıyor. Aman ağzımızın tadı bozulmasın diye diye adeta sonbaharda dökülen yapraklar gibi dökülen bir ailenin kaçınılmaz sonunu gözler önüne seriyor.
Ali Rıza Bey, oldukça dürüst, çalışkan, insani değerlere önem veren bir mülkiye memurudur. İşine büyük bir titizlikle sarılır, boş zamanlarında sürekli kitap okur. Eskiden tanıdığı bir kızın, zor durumda olduğu için kendi iş yerinde işe girmesi için yardımda bulunmuş fakat bu iyiliği ona pahalıya patlamıştır. Zamanla Leman ismindeki bu genç kızın iş yerindeki laubali hareketleri Ali Rıza Bey’i rahatsız etmeye başlar, kendisinin işe aldırdığı genç kızın herkesin dilinde olmasına tahammül edemez ve işten ayrılmaya karar verir…
Ali Rıza Bey’in işten ayrılması evde hoş karşılanmasa da aynı gün Şevket’in bankada memur olarak işe başlayacak olması aileye bir nefes aldırır. Fakat Şevket’in Ferhunde ile evlenmesi, Leyla ile Necla’nın yengelerine uyması, Hayriye Hanım’ın kızların her istediğini yapması, Ali Rıza Bey’in ise artık eve para getirmediği için hiçbir şeye karışmaması bu ailenin sonunu hazırlar.
Diziyle birçok benzerlik olsa da farklı olan kısımlar da var. Özellikle kitapta aile daha fazla dibe vurup, giyecek ve yiyecek bir şeyleri olmamasına rağmen evde sürekli parti vermeye devam ediyorlar. Olaylar bu kadar da olmaz dedirtiyor. Okurken herkese sinir olup, bir taraftan da onlar için üzülüyorsunuz.