Çukurova...
İşte benim yeni memleketim.
Adana Çukurova'ya yeni atandığım bugünlerde elime aldım "Bereketli Topraklar Üzerinde"yi. Uçakta başladım okumaya. Şöyle diyordu 8. sayfada "Emmim derdi ki, uşaklar derdi, gurbete düştünüz mü, siz siz olun, sılayı içinizden atın derdi. Atamadınız mı yandınız derdi." İflahsızın Yusuf'un emmisi bu, akıl veriyor şehir hakkında sürekli. Bu tavsiye bana da iyi geldi. Geride bırakıyorum annemi, babamı, kardeşimi, eşimi ve daha pek çok sevdiğimi, aynı zamanda başkalarına soğuk gelen ama benim çok sevdiğim şehrimi... Onlara duyduğum hasretle gözyaşlarıma hakim olmak öyle zor geliyordu ki. Yusuf'un emmisi 'düşünme' dedi bana. 'İstediğin oldu, atandın. Minicik yüreklere girmeye gidiyorsun. Düşünme sılayı. Odaklan işine.' İyiyim şimdi. Zor da olsa...
Gelelim kitaba... Üç arkadaşın ekmek derdine şehre, Çukurova'ya, inmeleri ve başlarına gelenler vesilesiyle o dönemin bozuklukları anlatılıyor. Salt o döneme mi ait bu bozukluklar? Elbette hayır, hâlâ devam etmekte. İşveren tarafından işçi sınıfının ezilmesi, güçlü olanın güçsüzü ezmesi, paranın insanları satın alması, adam kayırma vs. Ayrıca kitapta 'kadın' konusunun detaylı işlendiği görülüyor. Anlatılanlar beni rahatsız etmedi değil; kullanılıp terk edilen, ticareti yapılan kadınlar... Bence kitabın bu kadar yoğun kadın içeriğine hiç ihtiyacı yok ama dedik ya dönemi yansıtıyor.
Orhan Kemal'in o muhteşem sıcak, insanı içine çeken anlatışı zaten malumunuz. Tavsiye eder miyim, neden olmasın? (: